Avrupa Birliği (AB) Türkiye ile mart ortasında imzaladığı
sığınmacı anlaşması uyarınca düğmeye bastı. Pazartesi günü devasa
lojistik gerektiren bir operasyon başladı. Hedef, Avrupa’daki
serbest dolaşım bölgesine (schengen) açılan kapı olan Yunanistan’da
birikmiş Suriyelilerin başını çektiği sığınmacıları Türkiye’ye geri
yollamak. Kayıt merkezleri, hukuki uzmanları, tercümanlarıyla 4 bin
kişilik görev gücü altı ayda 320 milyon dolara Yunanistan’ı koruyup
kollamaya çalışacak.
Hepimize geçmiş olsun! Bu sayede ismini geçen sene koyduğumuz üzere
artık resmen “tampon bölge” olduk. Türkiye’yi yöneten siyasal
İslamcı aklın epeydir Batı’yı Suriye işgaline zorlamak üzere
kullandığı türden “güvenliklisinden” filan da değil. Uluslararası
ilişkiler lugatından bildiğimiz “tampon bölge”. Suriye’nin yanı
sıra Pakistan, Bangladeş gibi ülkelerden sığınmacıları nasıl geri
yollayabileceğimiz meçhul. AB’nin 3+3 milyar Avro’luk insani
rüşvetiyle “Pakistanlaşma” sürecinde dev adımlarla ilerlemeye devam
edeceğimiz anlaşılıyor.
***
Yunan adalarında “No to Turkey” (Türkiye’ye hayır)
pankartlarıyla gösteriler yapan sığınmacılardan anlayacağımız
üzere, kimsenin memleketimizi “güvenli” bulduğu yok. Aylardır kendi
insanımızın hedefi olduğu bombalı saldırılar düşünülürse, hak
vermemek elde değil. Zaten insan bir yerden kaçıp gitmek
istemeyedursun, kim tutacak? Şimdi gelsin Ege’de sığınmacı
avları...
AB’nin Türkiye’yle gayri ahlaki, uluslararası ve insani hukuk
açısından da sorunlu bu anlaşmayı ne kadar uygulayabileceği de
mesele. Şu ironiye bakın ki, AB’nin operasyonu başlattığı gün
Türkiye’ye 200’den fazla sığınmacı taşınmışken, 24 saatte 339
sığınmacı kaçak botlarla Yunan adalarına ulaştı. Midilli
açıklarında iki teknede 50’den fazla kadın ve çocuk kurtarıldı. Ve
Yunan makamları sığınmacıları gönderme operasyonlarını ikinci günde
dondurmak zorunda kaldı. Niye? Çünkü dönmek isteyen yok, sığınma
başvurularında patlama var.