Türk-Amerikan ilişkilerinde geçen sonbaharda
Türk vatandaşlarına vizelerin askıya alınmasına varan kriz hali,
‘rölantide geçirilen’ bir kışın ardından yeniden
‘canlanıyor’. Odağında baskın seçimler ile Suriye
politikaları var.
Önce beklendiği üzere, Washington ile AKP
Ankarası’nın Suriye’nin Menbiç kentini paylaşmalarına dair
uzlaşması geldi. Ardından bir senedir ABD Dışişleri’nde Suriye
dosyasına bakan kariyer diplomatı David
Satterfield’in Ankara’ya büyükelçi atandığı iddiaları
‘haberleştirildi’.
***
Eski Ankara Büyükelçisi John Bass’ın diplomatik misyon çalışanlarının 15 Temmuz’la ilişkilendirilerek tutuklanması sonrasında hayli ‘tantanalı’ gidişinin üzerinden sekiz ay geçti. Doğrusu Satterfield’in ismi büyükelçilik için mayıs başından beri anılıyor. Atama resmen ilan edilmediği gibi, ABD tarafının sekiz ay bekleyip bunu şimdi duyurması pek tuhaf olur(du). Anlaşılan Ankara’da birileri ‘fısıldadı’, haber yayıldı. Tıpkı ‘Merkel Berlin’e davet etti’ haberi gibi...
***
Ancak Menbiç uzlaşmasıyla birleşen ‘elçi
ataması’ haberi ‘muhabbetin koyuluğunun’
tamamlayıcısı. Nitekim bu sekiz ayda ABD Başkanı
Trump’ın dışişleri bakanı değişikliği eşliğinde
Menbiç pazarlığı ve Rusya’dan S-400 alımı karşısında Türkiye’nin
F-35 projesinden dışlanması, ilişkilerde ana pazarlık başlıklarını
oluşturdu. İki ülke dışişleri bakanlarının 4 Haziran buluşması
sonrası çıkartılan ‘yol haritası’ icabı da TSK ile ABD bu
hafta Menbiç sınırında devriyelerine başladı.
Bu gelişme ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde işgal
ettiği topraklardaki planlarının ‘tıkır tıkır’ işlediğinin
göstergesi. AKP hükümeti bu planların en hevesli oyuncusu. Türkiye
ahalisine ‘güvenlik politikası’ olarak sunulan Menbiç
uzlaşması, ABD ile birlikte komşu ülkenin toprağı üzerindeki
işgalin şeklini şemalini belirlemek. Önümüzdeki dönemde ‘yerel
idareler’ adıyla daha yoğun allanıp pullanıp pazarlanacak.
Ankara’nın en son Kilis vali yardımcısını komşu ülkenin kasabasına
‘koordinatör vali’ ataması şaşırtıcı
değil.
***