Geçen yazıyı Almanya için
‘ektiklerini biçiyorlar’ diye
bitirdik. Bu yazıya ‘Eyyy umutlarını elin
Batılısına bağlayanlar..’ diye
başlamalı.
Yeni değil, epeydir âdetten. Ne zaman insanlar
faşizmleriyle cepheden yüzleşseler, kendi mücadelelerinden çok
‘demokrat Batı’dan’ medet ummak
moda. Neoliberal sistem yeryüzünde sermaye için sınırları
kaldırmış, üstüne siyasetten arındırılmış olduğu öne sürülen bir
‘uluslararası hukuk oturtmuş’
ki, sormayın! Haliyle bu ‘yamultulmuş evrensellik’ fikri
‘biri bizi kurtaracak’
hissiyatını tetikliyor. Şöyle tuhaf tezahürlerle: “ABD’deki o
savcı var ya, şimdi bir çarpacak,
suratları yamulacak”… “AİHM üst hukuk yolu, haklarından
gelir”… “Berlin’in sabrı taştı, günlerini
görecekler”…
Görmezler efendim, görmezler. Eksik kalsın, bu
şekliyle!
İşin aslı Batılılar, yaptıkları yatırımın; yani
Aydınlanma geleneği üzerine eğrisi-doğrusuyla bina edilmiş
Cumhuriyet Türkiyesi’ni, işlerine gelmeyen değerleriyle gömecek
olan siyasal İslamcılık’tan ‘liberalizm devşirme’
girişiminin karşılığını almakta. Bütün bu krizler ‘bu şekli ve
görümünüyle’ çıkarlarını korumakta
zorlanmalarından.
***
Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel açıkça söyledi: “Türkiye’ye çok sabır gösterdik.” Neye ‘çok sabır’ göstermişler, orası karışık. Bütün mesele kendi vatandaşlarının da bulunduğu hak savunucularının tutuklanması mı? Yoksa sonrasında Türkiye’nin aralarında namlı BASF de dahil namlı Alman şirketlerini terörle ilişkilendirecek şekilde mayısta Interpol’e bildirmiş olması mı?