Yeryüzünde pek çok kuşak farklı devirlerde zulmün kitabını yazanlarla mücadele etti. Bizim “büyük talihsizliğimiz” ise mücadelemizin 21. yüzyılda küresel popülizmin ayazında vermek durumunda kalmak. Ne kadar teselli olur bilmem, lakin bilin ki yalnız değiliz...
***
Amerika’da geleneksel siyaset sistemini sarsan milyarder işadamı
Donald Trump “şaka maka” derken Cumhuriyetçi Parti’nin başkan
adaylığının eşiğinde. Hispaniklere “topyekün tecavüzcü” etiketi
koyan, Müslümanlara ülkeye giriş yasağı öneren Trump, bir mucize
vuku bulmazsa, ağustos ayındaki parti kongresinde adaylığını
kesinleştirecek. Kasımdaki başkanlık seçiminde dananın kuyruğu
kopacak. Hadi diyelim, Amerikan kurumsal yapısı geçit vermedi.
Trump olmasa rakibi, Ortadoğu’daki siyasal İslam yatırımını matah
bir şey zanneden, liberal müdahalecilik ajandasıyla her şeyi eline
yüzüne bulaştırıp tövbe bile etmeyen “Libya fatihi” Hillary
Clinton...
Neresinden tutsanız elinizde kalır. 20. yüzyılın ikinci yarısında
ekonomik ve siyasal trendleri belirlemiş, liberal özgürlüklerin
“süper gücü” Amerika’da hal böyleyse, diğer “spot coğrafyalarda”
neler olmaz ki...
***
Misal sonuncusu Güneydoğu Asya’nın 103 milyon nüfuslu
takımadalar ülkesi Filipinler... Suç sarmalı, yoksulluk ve
yolsuzluktan bezmiş ahali sandıktan “safkan” bir popülist
çıkartıverdi. 71 yaşındaki Rodrigo ‘Digong’ Duterte!
Duterte, ülkenin karmaşık sorunlarına “basit çözümler” öneriyor.
Altı ay içinde suçu sıfırlamak için güvenlik güçlerine on binlerce
zanlıyı öldürtmek, sonra da toplu kıyımla suçlanması ihtimaline
karşı kendi kendini affetmek gibi... Kampanyasında şakayla karışık
çoktan ölmüş gitmiş Avustralyalı misyoner bir kadına tecavüz
arzularını beyan edebildi. Papa Françesko’ya sinkaflı küfür
savunmakta beis görmedi. Şimdi belediye başkanlığı yaptığı kentte
uyguladığı sabah işe/okula gidileceği için gece içki içilmemesi,
karaoke yapılmaması gibi icraatları tüm ülkeye yaymaktan söz
etmekte. Nüfusunun dörtte biri günde 1.3 dolar kazanan ahalisi bu
vaatlerle “heyecanlanabiliyor”.