Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” çağında yaşıyoruz. Odağına büyük ölçüde “tüketme ve tatmin olmanın” oturduğu, toplumsal düzlemde “neyin, niye yapıldığının” fazla sorgulanmaya gelmediği bir çağ bu. İdeolojilerden bağımsız-mış gibi sunulan bu dünyanın “kutsalı” da “soyut özgürlük” algısı. Trendy olan bu. “Aydınlanma”, mirasıyla Ortadoğu’ya zaten pek “uğramamışken”, Batı’da da meydan okumalarla karşı karşıya. *** Fransa sahillerinde, yumurtalık kanseri olmalarına sebebiyet verme potansiyeli yüksek burkiniler giyerek kendilerini serin sulara atan kadınlar “özgürlüklerini” kullanıyorlar. Bunun yasaklanmaya yeltenilmesi ise “özgürlüğe müdahale”. Bunun yerine “kem gözlerden” uzakta özel alanlarda denize girme haklarını pek kimse konuşmuyor. Burkini yasağına itiraz burkiniyi desteklemeye varabiliyor. Bir hakkı desteklemek ile -bu bağlamda burkini giyme hakkınıbir değerler sistemini desteklemek -burkini giyilmesini desteklemek- rahatlıkla karıştırılabiliyor. Fransa’daki durumu kadınların kaşının gözünün görünmesinin ağır cezalara, direnirlerse yaşamlarına bile mal olabilecek Suudi Arabistan ile kıyaslayan bile çıkabiliyor. Gel de Aydınlanma’nın ruhuna fatiha okuma! *** Almanya’da Suriyeli sığınmacıların yerleştirildiği bölgelerde genç kızlara “kapalı giyinmeleri” salık verilebiliyor. Alışkın oldukları gibi kısa şortlarla gezerlerse “muhafazakâr misafirleri” karşısında “sorun yaşayabilecekleri” gerekçesiyle... “Buraya gelenler bize uyar” diyemiyorlar, “güvenlik” algısı öne çıkıyor. Zaten laik/seküler Batılı kadınların İslami yasalarla yönetilen ülkeleri ziyaretlerinde ya zorunluluktan yahut “saygıdan” kapanması talep ediliyor. Ancak Doğulu kadınların Batı ülkelerinin standartlarına uymaları gerekmiyor. Neden? İlki “uhrevi” olanın alanına girerken, ikincisi “dünyevi”. Ve “özgürlük” adeta “dini efektle” bezenmiş bir sihirli sözcük. İroniktir, bir tek IŞİD’in zorla çarşafa soktuğu kadınların kurtulunca üzerlerinden sıyırıp çıkardıkları görüntüler “özgürlük” ile ifade ediliyor