Trump yönetiminin dış
politikada izleyebileceği olası rotanın genel görünümünün,
bende “deja vu” hissiyatı yaratmadığı gün geçmez oldu.
Şerhler koyarak açayım...
George W. Bush, 2000’de göreve
başladığında “izolasyonist” olacağı eleştirileri
vardı. “Jacksoncı” muhafazakâr Bush’un Amerikan
siyasetinde olası ittifakları tartışılıyordu. Tabii dünya yeni bir
binyıla AB’den esen liberal rüzgârlarla girmekteydi. Ortada,
patlamasında sekiz sene sonra kendi payı da bulunacak mali kriz
yoktu. Küresel kapitalizmin yapısal krizi de tartışılmıyordu. Rusya
ile “reset” bildik tehditler eşliğinde İkinci Dünya
Savaşı sonrasında hep olduğu üzere klişe mevzuydu.
Bush, popülist söylemleri ve sarsaklıklarıyla liberal entelektüel
Amerikan siyaset sınıfı için “nahoştu”. Gafları ve
İngilizcesini eğip bükerek yaptığı konuşmaları, o vakitler
çalıştığım gazetede eğlenceli bir “Bushizm” köşesi
açmamıza vesile olmuştu.
Bugün Trump’ın “Hıristiyan gelenekçiliği ve siyasal İslamı
hedeflemesiyle” öne çıkan ideoloğu Steve
Bannon üzerinden tartışmalar var. O günlerde ise
Bush’un Evangelistliği, Beyaz Saray’daki dini sohbetleri gözdeydi.
Yönetiminde “yeni muhafazakârlar” (neoconlar) etkindi.
Cumhuriyetçi Parti’nin bugün Bannon’la vücut bulmuş “Çay
Partisi”nin henüz nüveleri oluşmaktaydı.
***
11 Eylül saldırıları ile işler değişti. “Küresel terörle
mücadele”, “Ya bizdensiniz, ya onlardan” söylemi hâkim oldu.
Bush yönetiminin hışmı, hava korsanlarının 15’inin geldiği,
saldırıların membaı Suudi Arabistan’a yönelmedi. Bunun yerine
ABD’nin vaktiyle Riyad’la birlikte Sovyetler Birliği’ni çökertme
stratejisi uğruna yatırım yapılmış Afganistan oldu. Yani Taliban
ve “misafiri” El Kaide. El Kaide medyanın yalan haber
katkılarıyla
Irak’taki Saddam yönetimiyle
ilişkilendirildi, 1990’ların başından kalma bitmemiş iş, kitle imha
silahları yalanıyla birleştirilip Irak işgaline vardı.
İzleyen sekiz senede “izolasyonist” Bush, Amerikan askeri
varlığını dünyanın dört yanında derinden hissettirdi.