Eski ABD Başkanı Barack
Obama’nın metin yazarı ve dış politika danışmanı olan
Ben Rhodes’ın ‘The World As It Is’
(Olduğu Gibi Dünya) isimli yeni kitabı vesilesiyle Obama döneminin
en önemli dış politika kararları yeniden gündeme
taşındı.
Rhodes, kitabında başta İran’la nükleer
anlaşma, Küba ile normalleşme ve Suriye’ye ‘doğrudan
müdahaleden kaçınma’ olmak üzere pek çok kararı elbette
savunuyor. Obama’nın kendisine sorduğu ancak yanıt veremediği şu
sorusu dikkat çekici:
“Ya bizim vurduğumuzu Rusya, İran ile
Esad yeniden inşa ederse ne olur?
Suriye; bizim hareketsizliğimizin trajediye yol açarken
müdahalemizin sadece bu trajediyi şiddetlendireceği bir
diyar.”
***
Belki de asıl trajedi, Obama’nın bu soruları
soracak zekâ ve donanıma sahip olmasına karşılık, Amerikan müesses
nizamın oyununu oynamaktan kaçınmamış olması... Bu liberal
müdahalecilik oyunu sayesindedir ki, Libya enkaza dönüştürüldü,
siyasal İslamcılık projesi Mısır’ın da Suriye’nin de mahvına sebep
oldu.
Salt Ortadoğu da değil. Güney, Orta Avrupa’da
yeni sağ dalga körüklendi, Doğu Avrupa’da açık neo-faşist köpükler
yaratıldı. Bugün Avrupa’da liberallere ‘popülizm’,
‘milliyetçilik’ ve ‘otoriterlik’ çığlıkları attıran
zemin, Obama döneminde yaratıldı. Trump yönetimi
daha saldırgan bir retorikle üzerini ‘buldozerliyor’.
Trump’ın Berlin’e atadığı büyükelçi Almanya ve Doğu Avrupa’da
alenen ‘aşırı sağa kol kanat gereceğini’ beyan edebiliyor.
Almanlar ‘niyeyse!’ şoke olabiliyorlar.
Dönelim Ortadoğu’ya... Trump yönetimi hiçbir
uluslararası yasa tanımadan, IŞİD sayesinde işgal gücü olarak
Suriye’ye yerleşti. Ekibi “Suriye’den çekilmeyiz” demekle
kalmıyor, “Heyt, herkes çekilsin ben dilediğim porsiyonları
hazırlayacağım” diye ekliyor.
Amerikan neo-liberal kurgu âlemi tarihin
motorunu ancak böyle döndürebiliyor. Tekerlekten
‘faşizmin’ buharı çıkıyor.
***
Asıl acıklı olan ABD politikalarının
benimseyicileri. Avrupa’da da öyle, Türkiye’nin bölgesinde de.
(‘Varoluşsal sebeplerle’ ve ‘savunma
mekanizmasıyla’ hareket edenleri bilinçli olarak saymıyorum.)
Bizi Türkiye’yi yönetenler ilgilendiriyor. Onlar en başta
gelenler... Ankara’daki siyasal İslamcı akıl, Amerikan
politikalarının hep başrol oyuncusu oldu. Hâlâ da öyle olmak için
çırpınıyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt
Çavuşoğlu Washington’a, “Biz Suriye’de siyasi çözüm
için çalışıyoruz. Suriye’yi bölmeye yönelik tüm çabaları
reddediyoruz” diyerek gitmiş, Trump’ın yeni bakanı
Mike Pompeo ile ‘ilk görüşmesini’ yapmış,
YPG zaten Kasım 2016’da çekildiği Menbiç’ten kalan ‘askeri
danışmanlarını’ da geri çekecekmiş, komşunun kasabasını
Türkiye ile Amerika birlikte yönetecekmiş. “Hem onlar Arap ve
Sünniler, Türkiye’yi de çok seviyorlarmış.” Tez bu.
***