Fulgencio Batista’yı ne kadar anımsarsınız? 1
Ocak 1959’da Küba Devrimi’yle yıkılıp giden şu diktatör. Kendisi
gibi eli uzunların yardımıyla Salazar’ın
Portekiz’ine sığınmış, 1973’te İspanya’da yok olup
gitmişti.
Bir de Fidel Alejandro Castro Ruz var.
“Yoldaş Fidel”... 10 sene önce rahatsızlanıp başkanlığı
bıraktığında bayram edenlerin heveslerini kursaklarında bıraktı.
Küba’nın sert Caguarian ağacından aldığı lakabı uyarınca dimdik
durdu. 90’lık Caguarian’ın gidişi, geçen nisanda Küba Komünist
Partisi’ndeki son konuşmasında bizzat haber ettiği üzere oldu:
“Yakında ben de gideceğim. Ancak Kübalı
komünistlerin idealleri ve inançları bu dünya ve
insanlığın hayrına işlemeye devam edecek.”
***
Fidel, 20. yüzyılda en yüksek insanlık değerleri üzerinde bina
edilecek farklı bir dünya için mücadele eden büyük bir devrimcidir.
Dünyanın cehaletin kamçıladığı en derin adaletsizliklerinin
bulunduğu bölgesinde bir adalet savaşçısıdır. O, Küba Devrimi’yle
her şeyi tersyüz etti. Ülkesi emsal olmasın diye onca uğraşılmasına
rağmen...
Küba, devrimin üzerinden 2.5 yıl geçmeden ABD destekli işgal
girişimi yaşadı, sonrasında kuşatma ve 1 trilyon dolardan fazlasına
patlayan ambargo. CIA, Fidel’i 638 kez öldürmeyi denedi,
başaramadı. Castro’nun ifadesiyle “İşçiler ve köylülerin,
alçakgönüllü insanların, alçakgönüllü insanlarla birlikte
alçakgönüllü insanlar için yaptığı sosyalist
ve demokratik devrimi” yıkamadılar.
Bugün Küba, lüksleri olmayan makul insanların diyarı. Dünyanın
hiçbir yerinde olmadığı düzeyde konut, gıda, bedava ve kaliteli
eğitim ve sağlık sistemi bulunan, işsizliğin yüzde 2.5’lerde
olduğu, bal gibi siyasi katılımın bulunduğu, parlamentosunun
yarısına yakınını kadınların oluşturduğu ülkedir.