8 Haziran sabahı sadece Türkiye ahalisi rahat bir soluk almadı. Bizler ülkeyi kutuplaştıran, bölen, ahaliyi birbirine kırdırma hedefli iç söylemden bezmiştik. Kuvvetle muhtemel ki, Türkiye gibi Avrupa ve Ortadoğu’yu bağlayan köprü konumunda bir ülkeyle elbette kendi çıkarlarını gözeterek ekonomik ve siyasi işbirliğine önem atfedenlerin durumu farklı değil. Onlar da dış politikada teammülleri altüst eden, her meseleyi neye dayandığı meçhul komplolara bağlayan, sürekli efelenen, diplomatik nezaketten uzak bir retorikten mustaripti. Biz iki gündür Ankara’da bağırıp çağıran sesin kısılmasıyla şimdilik bile olsa “huzura ermişsek”, onlar da derin bir “ohh...” çekmiştir.
***
Salt Türkiye’nin Batılı müttefiklerinde değil, İran gibi komşular ve Arap medyasına bir bakın, tezahürlerini görürsünüz. Her yerde sular seller gibi Türkiye analizleri... İktidar partisinin 13 yıldır ilk kez Meclis çoğunluğunu yitirecek bir darbe yemiş olduğunu“idrak edemeyip” seçim sonuçlarını “AKP zaferi” diye yorumlamayı seçen “İhvanist”Katar şeyhliğinin yayın organı El Cezire’yi hariç tutarsak elbette...
***
Türkiye’yi esir alan “şahin” retoriğin memleket ahalisinin ne menem çıkarına olduğu zaten malum. Kapatılan diplomatik temsilciliklerimizin sayısına bakmak kâfi. Elbette iş bu kadarla kalmayacak. Bu siyasi heyetin yüzüne gözüne bulaştırdığı dış politikanın detayları daha net ortaya serilecek. Ama daha seçimlerin “dumanıtüterken” ilk işaretin bizzat ABD Başkanı Barack Obama’dan gelmesini şahsen beklemiyordum. O da oldu. Obama, G7 zirvesi için bulunduğu Almanya’daki basın toplantısında radikal cihatçı IŞİD’le küresel mücadeleyi anlatırken lafı dolandırmadan Türkiye’ye getirdi.