Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş “Baştan beri Suriye politikasınınbüyük yanlışlarla dolu olduğuna inananlardanım” demiş. Hakikaten başından beri buna inanıyorduysa eğer, niçin dile getirmemiş diye sormak lazım gelir. Bunu yeni idrak ettiyse de, durumu ancak güzel Türkçemizde “Uyan da balığa gidelim” yahut “Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye” deyişi karşılar.
***
Şahsen bu topraklarda siyasal İslam okumalarımın yetersizliğinin etkisiyle başlangıçta savruluşlarım olmuşsa bile ‘liberal müdahalecilik’ ve kullandığı araçlara dair Balkanlar’dan başlayan deneyimlerim sayesinde belki bir parça daha erken uyananlardan sayarım kendimi. ‘Sözde’ anti-emperyalist siyasal İslamcıların, Batı ile işbirliği halinde ve dünyada eşi benzeri görülmemiş bir medya propagandası eşliğinde Suriye’de uyguladıkları ‘rejim değişikliği’politikaları ile bedellerini beş yıldır yazıp duruyoruz.
Yani; İhvancı ılımlı İslam projesinin Suriye’de tutmayacağını, zira siyasi desteğinin yüzde 20’yi aşmadığını, silahların taa en baştan devreye sokulduğunu; sürecin 2012 başlarında zaten radikallere teslim edildiğini; Batılı anlamda demokrasi sorunları bulunsa bile Suriye ahalisinin ezici bir çoğunluğunun İslami soslu bir rejim istemediğini, yaşadıkları seküler zeminin bölgede pek çok ülkeden daha fazla bir arada yaşama imkânını zaten sağladığını; Körfez’den, Katar’dan enerji hatları çekilmesi vs gibi gerekçelerle, yani ekonomik çıkarlar ve mezhepçilik refleksleriyle İran’a karşı hat çekeceğim diye komşu bir ülkenin doğasına hiç uymayan bir ideolojik enfeksiyona uğratıldığını...
Bunun tutmayacağı aşikârdı, tutmadı da. Dolayısıyla Kurtulmuş’a -kurtarır mı bilmem lakin- önce niye ‘Suriye politikasının büyük yanlışlarla dolu olduğunu’düşündüğünü sormak lazım gelir. ‘Hangi yanlışları yaptınız? Niye yaptınız’sorusuna vereceği yanıtı işitmeden tek başına bu tespitinin hiçbir manası yoktur.
***
Maalesef biz bu yanıtları da biliyoruz. Arkasındaki siyasi hırsı da biliyoruz. O siyasi hırsların tutmayacağını da biliyorduk. Bildiğimiz ve Kurtulmuş’un ‘başından beri büyük yanlışlarla dolu’ politikaları dile getirdiğimiz için dürüst gazetecilik yapanlar ve kendi ahalilerini gidişata aydınlatmaya çalışanlar olarak payımıza düşen bedelleri de ödedik. Suriye krizinin bumerang olup memleketimizi vuracağına yeni yeni uyananlar değil, bunun ikazlarını yıllardır yapanlar olarak...
***
Suriye krizinde Türkiye’de -Batılılar ayrı mevzu- saçılan yalan haberin haddi hesabı yoktur. Ama yalan, demagoji, manipülasyon döner dolaşır hakikatlere takılır. Ne acıklıdır ki dün kurtarılmış Halep’e giden gazeteci meslektaşım Fehim Taştekin’le telefonda konuştuğumda -izlenim yazılarını merakla bekliyoruz- pek çok Haleplinin “Batılıları biliyoruz da, siz bu kötülüğü bize niye yaptınız” serzenişlerinde bulunduklarını öğrendim. Hiç şaşırmadım. 2012 Martı’nda ve 2013 Eylülü’nde gittiğim Şam’da da aynı sözleri sokaklardaki onlarca insandan işitmiş ve yazıp söylemiştim.
***
Artık bu mevzuda çok da söyleyecek laf bulamıyorum. Ancak önümüzdeki tabloya bakarak analiz yapabiliriz. O da şudur: