20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle halimize bakmakta haddinden fazla fayda var. Dünyada iç çatışmalar, siyasi baskılar, ekonomik sorunlar, iklim değişikliği gibi sebeplerle milyonlarca insan hareket halinde. Gelişmiş Batılı ülkelerin kapılarını zorluyorlar. Etkinlik ve kaynak mücadelesiyle bu akında payları eksik olmayan Batılılar için mevzu bumeranga dönüştü bile. Türkiye ile “ahlaksız” sığınmacı anlaşmasına girişmeleri bunun tezahürlerinden birisi. Bizim içimizde ise adeta bir “kayıp kuşak” yetişmekte, “zaman ayarlı bombalar” kurulmakta...
***
Türkiye beceriksiz, basiretsiz siyasal İslamcılar eliyle dünyanın en geniş sığınmacı nüfusuna ev sahipliği yapar hale getirildi. Komşuda ektikleri yangını birlikte biçmekteyiz. Emperyalist çıkarların her daim en kullanışlı maşası olmuş siyasal İslamcılar, hırslarının tezahürü olarak sıradan insanları Suriye’de rejim değişikliğinin basit araçları kılmakta beis görmediler. Liberal siyasi iklimi kendilerine yontan bu şark kurnazlarının politikaları ellerinde patlayalı, memleket ise alenen “tampon bölgeye” dönüşeli çok oldu.
***
Uluslararası hukukta mülteci (refugee), sığınmacı (asylumseeker), göçmen (immigrant) mevhumları var. Göçmen daha çok ekonomik vs. sebeplerle gönüllü ülke değiştirenler için kullanılıyor. Sığınmacı tanımı mülteci olarak uluslararası koruma arayan, statüsü resmen tanınmamış kişiler için... Cenevre Sözleşmesi’ni 1961’de imzalamış olan Türkiye’de hukuk sisteminde Avrupa dışından gelenlere mültecilik hakkı verilmezken, sığınmacı kavramı yok. Ülkelerine ya zorla geri gönderilmeleri yahut haklarının geçici korunması gerekiyor. Türkiye’nin sağladığı da bu. De facto olarak her şey “kalıcı” elbette. Hele de tabloya çocuklar açısından baktığımızda...
***
BM’ye bağlı çocuk ajansı UNICEF’in Nisan 2016 verilerine göre, Türkiye’de 2 milyon 749 bin 10 sığınmacı var. Kamplardakilerin sayısı sadece 270 bin 380. Yani 2 milyon 478 bin 630 Suriyeli bizimle yaşıyor. Ve bunların tam 1 milyon 490 bin 33’ünü çocuklar oluşturuyor.