İran’da yeni seneye girerken patlak veren
toplumsal huzursuzluk, tüm dünyada olduğu gibi bizde de heyecan
yarattı. Türkiye’de kendini ‘solda’ görenler, siyasal
İslamcılar ve reflekslerini etnik ayrımların belirlediği kesimlerin
farklı değerlendirmeleri oldu. Görebildiğim kadarıyla sonuncu
kesimin eğiliminde milliyetçi arzular belirleyici. Siyasal
İslamcılar kendi rejiminin başına iş gelir mi diye kaygıya
kapılmakla, mezhepçi damarları/Şiilik nefretleri arasında bölünmüş
haldeler.
Açıkçası benim meselem ‘sol’. Türkiye
solunda da bariz iki yaklaşım var. İlki ‘toplumsal huzursuzluğu
sosyo-ekonomik temellerini neden-sonuç ilişkisiyle
anlamaya iç ve dış dinamiklerini görmeye
çalışanlar’. İkincisi ise ‘halk isyan etmiş
ne duruyorsunuz’ havasıyla tıpkı 2011’deki gibi sosyal medyada
‘klavye devrimciliğine’ soyunanlar. Bu sonuncular
diğerlerine sosyal medya linçlerine dahi kalkıştılar. Neyse ki,
aynı kesimin Suriye’de ‘demokrasi devrimi’ yapılıyor diye
dış destekli silahlı radikal cihatçıların değirmenine su
taşıdıklarını biliyoruz. ‘Emperyalizm nedir ayol, bir grup
anlaşamayan adam’ analizleriyle, bıraksak ABD’ye
‘dünya devrimi’ yaptıracaklarını da! Neyse ki mevzu
‘kül yutmazlıksa’ en son başvuru kaynağımız
onlar.
***
Aklı başında olan ve bunca deneyim sonrasında ‘yoğurdu üfleyerek yiyenler’ elbette İran’da neoliberal İslamcı bir rejimin sarsılmasından heyecan duyar. Ama sorgulamaktan vazgeçmez. ‘İran’daki İslam Cumhuriyeti’ni hakikaten çökertecek bir dinamik mi tetiklendi?’, ‘Öyleyse nasıl ve hangi yönde?’. Protestoların arkasındaki sosyo-ekonomik koşullar, sınıfsal durum, örgütlük, liderlik, ideolojik saikler neler? Ve olmazsa olmaz koşul: Ortadoğu emperyalist müdahalelerin aleni oyun sahası iken, meselenin dış etkenleri neler? Eşyanın tabiatı bunları sormayı gerektirir.
***
İran vakasında olgulara dayalı en detaylı
analizi meslektaşımız Ali Örnek SolPortal’daki yazısında yaptı.
(http:// haber.sol.org.tr/dunya/10-sorudairanda-
neler-oluyor-bahar-tutmazsa-kisgundemde- 223384)
2009’da cumhurbaşkanlığı seçimini bizzat
Tahran’da izlemiş ve sokağın dinamizmini bilen bir gazeteci olarak
karşılaştırmalı okumaya çalışıyorum. Dikkatimi çekenleri not düşmek
isterim.
Öncelikle İran’a ‘molla rejimi’
denilerek geçilemez. Rejim; 1) Nüfusun büyük kısmı nezdinde
‘meşruiyete’ bu bağlamda seçimlere önem atfeder. (En son
yedi ay önce Hasan Ruhani yüzde 70’lik katılım ve
yüzde 57 ile iktidara geldi.) 2) Devlet yönetiminde etkinlik. 3)
Siyasi elitler arasında ‘birlik’. 4) Devletin şiddete
başvurma tekelini elde tutmak.
2009’daki hareketlilik cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin hemen ardından patlamış, hile olduğunu düşünenler
‘oyumuzu geri istiyoruz’ şiarıyla sokağa dökülmüştü.
Tahran’da milyonlar sokaktaydı. Yani; seçimler sorgulanmış, siyasi
elitler birbirine girmiş, asıl orta sınıfa dayalı Yeşil Hareket’in
liderleri Mir Hüseyin Musavi ile Mehdi
Kerrubi içeriye alınmıştı (ki hâlâ ev hapsindeler). Devlet
ilk günden zora başvurmuştu. Yani bugün olmayan neyse o.
***