Onca efelenmeden, posta koymadan sonra İsrail ile Türkiye
arasındaki diplomatik ilişkiler normalleştiriliyor. Ekonomi
tıkırındaydı zaten. Resmin siyasi görünümünün de tamamlanması icap
ediyordu. Türkiye’nin siyasal İslamcı rejimi ise el mahkûm
tavizlerle “vuslata eriyor”...
Peki, tarafların dün bu satırları yazılırken Roma’da son şeklini
vermesi, birkaç hafta içinde imzalaması beklenen anlaşma ne
getiriyor, ne götürüyor?
***
Türkiye 2010 Mavi Marmara vakası sonrası ilişkilerin
normalleşmesi için üç koşul koymuştu:
Resmi özür: ABD Başkanı’nın zorlamasıyla Mart
2013’te İsrail
BaşbakanıBenyamin Netanyahu tarafından
dilendi. Diplomatik lisanla İsrail tarafı bunu “üzüntü beyanı”
olarak algılıyor. Saldırıya uğradıklarını düşünen İsrailliler özrü
sindireli çok oldu, unutacaklarını sanmam.
Tazminatlar ve davalar: İki yıl önce zaten
anlaşılmıştı. İsrail Tazminat Fonu’na 20 milyon dolar
yatıracak. Erdoğan “İsrail elindeki
bu kanı temizleyemez” demişken, İHH’cılar istedikleri 1 milyar
dolar “kan parasına” yansın. Üstüne anlaşma ile Meclis’ten
geçirilecek ve İsrail asker ve yetkililerine kovuşturma yasağı
getirecek yasaya “biat kültürleri izin verirse”
direnirler.
Gazze ablukası: İmkânsızlığı aşikârdı.
Türkiye çimento pazarlığına fit oldu. Çimento ve altyapı yardımları
doğrudan değil, zaten yapılmakta olunduğu gibi, Aşdod Limanı
üzerinden belli miktarda ve denetim altında Gazze’ye gidecek.
Dışişleri BakanıMevlüt Çavuşoğlu’nun
“ablukanın hafifletilmesi” dediği bu. Eh zaten öyleydi. Geçen
eylülde Gazze sınırında gevşetilmiş ablukaya bizzat tanıklık ettim.
Genelde cami inşa eden Türkiye şimdi hastane, enerji santralı ve
tuz arıtma tesisi de kuracakmış. Kim bilir belki İsraillilerin
düşündüğü, Gazze açıklarındaki 8 kilometrelik adacığa da bir şeyler
kurulur.