Bizler Kuzey Yarımküre’de kâh yaz sıcaklarıyla kavrulur, kâh yağmur ve sellerle serseme dönerken; kış mevsimini yaşayan Güney Yarımküre’deki Latinler’in de ‘harareti yüksek’.
Latin Amerika’nın son 15 senede solun kalesi olmuş iki ülkesi Brezilya ile Venezüella’da küresel sermaye, geleneksel yerli elitler eşliğinde neden-sonuç ilişkileri sağlam, gayet ‘hakiki darbeler’ icra etmekte. İki ülkede de ‘iç çatışma’ ve ‘kutuplaşma’ derinleşiyor.
Brezilya’da sola karşı sessiz ve derin darbe, sağı şimdilik dümene geçiren bir aşamaya kadar pişirildi. Dünyaya soldan bakanların, Venezüella’da ise açık faşizan karakterine karşın ‘muhalefet’ diye sunulandan yana tavır alması, yahut mevzuyu ‘demokrasi’ diye görüp ‘tarafsız kalması’ için uğraşılıyor.
***
Bu yazıda Brezilya’ya bakalım...
Brezilya’da İşçi Partisi’ne karşı girişilen uzun soluklu darbe tökezlemelerle de olsa devam ediyor. 1980’lerde ABD destekli askeri dikta rejimlerine karşı elde silah savaşmış, işkencelerden geçmiş eski bir gerilla olan kadın başkan Dilma Rousseff, geçen sene yolsuzluğa batmış sağcı Senato üyeleri tarafından ‘kongre, yargı ve ordu’ onaylı bir komplo eşliğinde azledilmişti. Dilma’nın ABD dahil pek çok ülkede bütçe açığını yamama icraatı, ‘yolsuzluk’ diye sunulmuş, ‘buz gibi’ bir darbe yapılmıştı. Koltuğuna kurulan 40 milyon doları bulan rüşvet zanlısı Demokratik Hareket Partisi üyesi sağcı Michel Temer, ilk iş ABD’ye gidip, küresel sermayeye hızlı özelleştirme, kemer sıkma programı taahhüt etmişti. Ancak ülkesinde ‘siyaset sınıfının’ yolsuzluk düzeyi, görece bağımsız yargı eşliğinde ayyuka çıkınca aciz hale düştü.