ABD’de Donald Trump yönetimi ile birlikte; ‘liberal demokratik değerleri’ yayma iddiasıyla uluslara yıkım getiren açık/örtülü savaşlar ve rejim değişikliği gündeminin nihayete erebileceği hayali kuranların kabusa uyanması için her koşul artık mevcut. Trump’ın dış politikasında, Britanya, Japonya ve İsrail liderlerini içeren ilk kabulleri, ‘radikal İslam’ın membaı olarak eleştirdiği Körfez’in Vahhabi/Selefi monarşilerine gözkırpması, ABD müesses nizamının ittifak sisteminde çekileceği yeri gösteren zigzaklar, açık işaretler.
Bu bağlamda ABD-Rusya ilişkilerine de yakından bakmalı. Zira ‘detente’ beklentisi gömülmekte.
***
ABD’de dış politika tartışmasının odağına son dönemde Amerikan hegemonyası zayıflarken, Rusya-Çin ittifakıyla aynı anda başedilemeyeceği oturmuştu. Dış politika düayenlerinden Henry Kissinger, ‘Batı medeniyetine ait’ Rusya’yle ittifakı salık verirken, Zbigniew Brzezinski ‘dünyanın ekonomik dinamosu’ Çin’den yana ağırlığını koydu. Ulusal Güvenlik Konseyi’nde yer açtığı ‘Çay Partici’ ideologu Steve Bannon’un 5-10 sene içinde Çin ile savaş öngördüğü bilinirken; Trump, Pekin’le kılıçları bileyip Moskova’ya yüzünü dönmüş göründü.
Ancak ‘izolasyonist’ işadamı, ilk adımda ABD’deki ‘Rusofobik’ yapı karşısında savunma konumuna düştü. ABD istihbaratı ve medyasının Rusya’nın siber korsanlıkla Amerikan seçimlerine müdahale ettiği iddialarıyla başedemediği gibi ekibinde Rusya ile ‘detente’ açısından kritik ilk fireyi verdi. Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn, göreve başlamadan Rusya Büyükelçisi ile telefon konuşmasında ‘Ukrayna kaynaklı yaptırımları konuştuğu’ iddiası yüzünden istifa etti. Yaptırımların kaldırılmasının tek başına zaten Rusya’ya yetmeyeceği aşikarken, Trump, manevra alanı açısından belki de tek kozu olan Ukrayna’yı yitirmek üzere.
***