Batı’nın neoliberal nizamının sapır sapır dökülmeye başladığı, hegemonya krizine çare üretemez hale geldiği bir dönemde yaşıyoruz. Ortadoğu’da siyasal İslamı kullanışlı araç kılmış emperyalist yayılmacılık, kör göze parmak misali olup çıktı. Başını ABD’ye çeviren, Amerikan müesses nizamıyla kavgaya tutuşmuş ‘çılgın’ Donald Trump’ı görüyor. Başını AB’ye çeviren önce 2008 mali krizi, ardından sığınmacı akınıyla şaşkına dönmüş; demokrasi memokrasi tanımayarak Brüksel bürokrasisinin sopasıyla ‘küçük kardeş’ Yunanistan’ı dövmüş, tek tek üyelerine sirayet eden popülist sağın tehlikeli yükselişine ise çare olamamış bir ulus-üstü yapıyı...
***
Ekonomi-politik hiçbir eleştiriyi
barındırmayan ‘demokrasicilik’ oyununu oynayanlar için tek
mevzu, ya ‘Çin tipi sosyalizm’ veyahut ‘Sovyetler’in
iddialarından çoktan arınmış Rusya Federasyonu’. Bu
yüzden evrensel değerler üzerinden düşünmek yerine Batı-Doğu
ikiliğine hapsedilmiş, ‘iyilik/ kötülük’
üzerinden adeta ‘bilinç yarılmasına’ maruz bırakılmış
insanlık hallerindeyiz.
Fakat her koşulda neoliberal küresel nizamın motto’su değişmiyor:
‘Ne olursa olsun, yeter ki sol olmasın’. En
önemli silahları ise enformasyon savaşındaki
üstünlükleri.
***
Emsal çok aslında. Ukrayna’da dengeci bir
iktidarı ayak oyunlarıyla devrip alenen neo-nazileri koalisyon
ortağı yapmaktan hiç rahatsız olmamışlardı. Âlemin neredeyse ruhu
duymayacaktı. Bu durum nereye gitsek değişmiyor. Alın size Orta
Amerika’nın 6 milyon nüfuslu küçük ülkesi Nikaragua.
Bağımsızlık sonrası ABD’nin elini hiç çekmediği, 1970’ler ve
1980’lerde ABD destekli sağcı Contra çetelerine maruz kalmış
Nikaragualılar yine tehdit altında. 2007’de iktidara gelmiş
Sandinist lider Daniel Ortega’nın devrilmesi için
kollar sıvandı. Bu kez ‘küreselleşmeci renkli devrimcilik’
sosuyla, kendilerini ‘hakikatin tek sahibi’ gören
Batı’nın büyük medyasının aygıtları eşliğinde.
***