“Çünkü kötülük bir su gibidir.
Her zaman en alçak seviyeyi bulur ve oraya iner.
Kişiliğinde bir boşluk, açıklık ya da çatlak bulunan
bunca insanın aynı yerde bir araya geldiği bu
ülkede kötülüğün bu kadar kolayca organize olması da
tesadüf olamaz”...
Bu satırlar, haysiyetle yürüttüğü gazetecilik
mesleği ve düşüncelerini korkusuzca ifade ettiği için bir yıldır
esir tutulan meslektaşımız Ahmet Şık’a ait.
Ahmet’in resmi ifadesiyle ‘savunma hakkı’ gasp edilerek
engellenen beyanından...
***
Pazartesi günü Ahmet’le birlikte, esaretleri
422 günü aşan Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı
Akın Atalay ile Yayın
Yönetmenimiz Murat Sabuncu’nun ve
yine esareti 262 günü aşan muhasebe çalışanımız Emre
İper’in beşinci duruşmaları vardı.
Hâkim heyetinin başkanı, duruşmaya talep
ettikleri bilirkişi incelemelerinin gelmediğini söyleyerek başladı.
Arkadaşlarımızın bu kez de bırakılmayacağı izlenimini edinmemek
mümkün değildi. Yayımlandığı dönemde hiçbir soruşturmaya mevzu
olmamış çalışmalar, “Yayın danışmanı ne yapar”,
“Bu haberi neden yayımladınız”, “Bu fotoğrafı
niçin koydunuz”, “Sizi kim işe aldı” gibi tuhaf
sorular eşliğinde, alenen gazeteciliğin yargılandığı bir davada
dinlenen son tanıktan da aleyhte malzeme çıkmadı.
***
Her ne olduysa, hâkimin ara vermekten söz
etmesiyle oldu. Ahmet elindeki sayfaları sallayarak “Beyanım
var” dedi. Hukuki hakkıydı. Salonda sadece iki hissiyat adeta
‘koklanabiliyordu’. Birisi hepimizi saran heyecan dalgası.
Diğeri ise kesif bir korku...
Ahmet, iktidar mensupları ve medyasının
insanları yargılanmadan ‘suçlu’ ilan edebildikleri bir
memlekette, siyasi bir komplo davasında siyasi bir esir olarak
‘börtü böcekten’ söz edecek değildi. Söze başlamış, üç-beş
dakika geçmemişken, ‘siyasi savunma yaptı’ gerekçesiyle
hakkı ‘gasp edildi’, salondan çıkartıldı!
Ahmet, başına örülen malum çoraplardan ötürü
mahkemedeki saygı ölçütlerini çok iyi bilir. Cemaat’le ilgili
kitabını ‘bombaya’ benzetip yayımlanmadan toplatan
zihniyetin daha önce de esiri oldu. Yani şu günlerde
‘bilirkişi’ ilan edilmesi icap ederken, mahkemede
kendisine saygısızca ‘sen’ diye hitap edilmeye kalkışıldı.
“Ahmet babanızın oğlu değil. Siz diyeceksiniz. Saygı
göstereceksiniz” diye ikaz eden bir dostumuz dışarıya
atıldı.
***