Türkiye’de Sovyetler Birliği’nin mirasçısı
Rusya Federasyonu ile ilişkilerde ya ‘kara’ yahut
‘pembe’ tablolar çizmek pek moda oldu. Ya
‘Ruskarşıtı’ yahut ‘Rusçu’ olma halleri
‘doğal’ addediliyor. Birileri, Rusya’yı ‘silah’
olarak görüp ‘Batılılar bize yamuk yaparsa Avrasyacı oluruz,
görürler günlerini’ silahını çekmeye hevesli. Birileri
‘Ay, Rusya’ya yakınlaşıyoruz, şimdi otoriter
olduk/olacağız’ buyuruyor. Her seferinde bir heyecan
dalgası.
Aslında belki bir şekilde Soğuk Savaş’tan kalma
geleneksel bakışların tezahürü. Türkiye’yi ‘yöneten’
zihniyetin olduğu kadar, ‘yönetemeyen’ zihniyetlerin de
sürekli Moskova’dan ‘atımlık barutlar çıkartmak’
gayretleri bitmiyor.
***
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in son ziyaretinde de durum farklı olmadı. Siyasal İslamcı iktidar, Rusya ile ilişkilerden bağımsız olarak kafa kafaya geldiği Batı’ya Putin’i gösterip ‘rest çekti’. Bu kez alt başlıkta Suriye ve S-400’ler, üst başlığa ise ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü ‘İsrail’in başkenti’ olarak tanıması konuldu ve “Rusya ile aynı sayfadayız” sunumu yapıldı. Karşıt cephe nakaratını tekrarladı. Tuhaf nedensellikler ve tuhaf çıkarımlar.
***
Hakikatte, Putin’in ziyaretinin
‘yakınlaşmayla’ filan alakası yok. Putin bu hafta Rusya’da
martta düzenlenecek başkanlık seçiminde adaylığını açıklamadan önce
Ortadoğu’da ‘Rus dansı’ yaptı. Bir güne üç ülkeyi sığdıran
ziyaretini, Rusya’nın Ortadoğu’daki pozisyonunu
‘pekiştirmek’ üzere gerçekleştirdi. Ankara’nın
‘kanlıları’ Suriye ve Mısır ziyaretin asıl
odaklarıydı.
Moskova, Suriye politikası fiyasko olmuş
Ankara’yı politik çizgisine adım adım çekeli çok oluyor. Geriye
Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne illa ki katılacak olan Suriye
Kürtleriyle ilgili dosya kaldı. Akıbetini göreceğiz.
***