Ortadoğu’da çıkarılan yangın öyle böyle değil. Hayatları harman gibi savuruyor. Kuşakları derinden etkileyecek bir döneme girdik. Kendisinden başka her türlü var oluşu yok etmeye dayalı yıkıcı bir ideolojinin mikrobu dünyayı sarıyor. Bugün fotoğraf ve filmlerini gördüğümüz “IŞİD” tezahürlerini yarın burnunuzun dibinde bulmayacağınızın artık garantisi yok.
***
Dünyada gidişatı 20’nci yüzyılın sonu ve 21’inci yüzyılın başında yerel çatışmalar belirledi. Irak ve Suriye’yi kangrenleştiren IŞİD mikrobu ise meseleyi çok katmanlı bir küresel savaşa dönüştürüyor. IŞİD için bu yüzyılın Nazileri desek yeridir. Elbette küresel ve bölgesel güçlerin sosyo- ekonomik koşullar ve paylaşım mücadelesi üzerinde yükselen bu yeni çatışmanın odağında, bu kez salt milliyetçi saldırganlık yok. İnkâr etmek beyhude, bir inancın ideolojik veçheleriyle de bezeli hale geldiğinde şiddeti daha artıyor. Bırakın yanı başlarındakileri, kilometrelerce uzaktakileri vuruyor. Bugün Paris, Brüksel, Mali, yarın kim bilir neresi…
***
Peki, biz Türkiye olarak nereye yuvarlanıyoruz? Hepimizin sorduğumuz bu soru, bu hafta Kürtçe “Şengal”, Arapça “Sincar” diye anılan şehre yolculuğumda rastlantı eseri birlikte seyahat ettiğim “Joey I” lakaplı Kanadalı genç belgeselci JoeyLawrence sayesinde adeta yüzüme çarpıldı. Büyük kısmında taş taş üstünde kalmamış bu kentin sokaklarında dolaşırken, IŞİD militanlarının gizlendikleri tünellere kazıdıkları isimlerine, kokuşmuş cesetlerinden kalanlara bakıp yüzlerini kafamda canlandırmaya çalıştım. Bir kez daha “niye” diye sormak, anlamak için…