Suriye’de Hums kentinde cihatçı grupların esir aldıkları bir askeri, elleri arkasından bağlı halde kafasını kaldırıma dayamaları ve eline pala tutuşturdukları bir çocuğa tekbir sesleri eşliğinde defalarca vurarak kafasını kestirmelerinin görüntülerini Aralık 2012’de izlemiştim. Aradan 2.5 yıl geçmiş... O gün bugündür Suriye’den vahşet görüntülerini izlememeye gayret ederim. Suriye, çatışan tarafların insanlığının sıfırlandığı diyar benim için. Yapılacak tek bir şey var. Her ne pahasına olursa her türlü siyasi çıkardan azade biçimde barış, barış, barış aramaktan vazgeçmemek. Kim barıştan, uzlaşmadan söz ediyor, kim barışı ve uzlaşmayı reddedip intikam arayışıyla koşullar koyuyor, iyi idrak etmek…
***
Yıllardır tek yapılan binbir türlü yalan dolanla savaşın
değirmenine su taşınması. Maalesef Türkiye ile Körfez’deki Sünni
monarşileriyle başta ABD ve Fransa olmak üzere uluslararası
güçlerin kendi çıkarları ve rejim değişikliği emelleriyle derinden
dahli bulunduğu ortaya serilen rezil bir savaş bu. Cumhuriyet’in
halka haber verme sorumluluğunu yerine getirerek
yayımladığı “silah yüklü TIR”ların görüntüleri de bu rezil
savaşın bir parçası. İnkârlar ve inkârların üslubu hakikat
olduklarının adeta ispatı.
Uluslararası hukuk son tahlilde
maalesef “kazananların/güçlülerin” üzerinde kuruluyor.
Onların tarihin o anındaki çıkarlarına göre şekilleniyor. Buna
rağmen 21. yüzyılda Ortadoğu’da kâbusu yaratanların hesap vereceği
günler de gelecek umarız.