İnsanoğlunun temel refleksi ‘bildiğim şeytan, bilmediğimden iyidir’ diye çalışır. Esasında ABD başkanlık seçiminde iki partili (iki aday daha vardı) dağılımı bırakırsak, bu denklem yıkıldı. Multimilyarder emlak-TV kralı Donald Trump, ırkçılığa meyleden üslubu, maçoluğu, radikal İslamı dinin tüm mensuplarına mal etmeye varan söylemine rağmen orta sınıfı arkasına alıp yakaladığı popülist dalgayla kazandı. Amerika’nın yarısı ve tüm dünya şaştı kaldı.
Hillary Clinton ‘bildik şeytandı’. İslam âlemindeki yayılmacı politikalara öncülük ederek yüz binlerce Müslümanın ölümünde payı olması fark etmezdi. Eski first lady, senatör ve dışişleri bakanı olarak Whitewater’dan Lewinsky skandallarına, Wall Street yahut Körfez’in Vahhabi şeyhliklerinden alınan paralardan Clinton Vakfı’ndaki yolsuzluklara, Trablus elçisinin lincine dair bilgileri örtbas etmekten göreviyle ilgili yüz binlerce yazışmayı kişisel e-posta hesabından yapmaya uzanan binbir skandalın göbeğinde olması da... Seçilirse kimse şoke olmayacaktı. Olmadı.
***
Amerikalılar devletin ısrafını azaltıp vergi indirimi, eşit şartlarda adil rekabetle dış ticaret istediğini söyleyen birini seçtiler. Trump, kampanyasında uluslararası kurumlar ve mali yapıları hedef almıştı. WTO, IMF, NAFTA ve AB ile anlaşmalar, yetmedi NATO’yu sorgulamıştı, Japonya ve Güney Kore’den çekilmekten söz etmişti. Apaçık küreselleşme karşıtı durmuştu. Düşünsenize, süper devletin başına bir küreselleşme karşıtı! Mümkün mü? Değil.
Geleneksel neoliberal hükümet, çokuluslu şirketlerle bankalar ve uluslararası örgütlere mesafeli biri ABD’ye başkan olamaz. Bu, dünyanın entelektüel ve mali iskeletini belirleyen Batı düzeninin köküne kibrit suyu ekmek demektir. Olmayacak.
Amerikan devleti ve muhafazakâr yapılanma ‘çılgın’ adayın ayaklarını yere oturtur. Şimdiden beliren ekibine bakmak kâfi. Trump, haziranda “Wall Street’teki en akıllıherifleri biliyorum” demişti. Goldman Sachs yöneticisi Steve Mnuchin ve yatırımcı Wilbur Ross olası Hazine Bakanı olarak geçiyor.