Kapitalizmin yapısal krizi, sığınmacı kaosu ve yükselen
milliyetçi dalga eşliğinde hava fırtına yüklü. Fırtına patlar mı,
patlarsa da nasıl, ne vakit olur kestirmek zor. Bildiğimiz,
herkesin kafa tuttuğu dünyanın “düşüşteki” süper gücü
ABD’de 8 Kasım başkanlık seçiminin bu iklimi derinden etkileyecek
olduğu.
Çarşamba günü Demokratik ve Cumhuriyetçi partilerin
adayları Hillary
Clinton ileDonald Trump’ın ilk
başkanlık tartışması vesilesiyle olası yönelimlerine baktık. Bugün
de Türkiye açısından durumu anlayıp terazinin kefelerini
tartalım.
***
Küreselleşmeyle yayılan liberal demokratik zihniyetin yerini popülizm ve otoriterlik alırken uluslararası siyasetin edebiadabı da bozuluyor. Geçmişte Kaddafi tipi nevi şahsına münhasır kişilikler vardıysa da artık zirvelerde bile birbirlerine “verip veriştirenlerden” geçilmez oldu. Bu eğilimden Batılılar da azade değil. ABD’deki tezahürü, Donald Trump.
***
Türkiye hükümetleri ABD başkanlığı için genelde retorik olarak
bile demokrasi derdi olmayan Cumhuriyetçileri tercih eder, ancak bu
defa bir sorun var. Popülizmin dibine vurabilen emlak
kralı, “içinden geldiği gibi” savurduğundan AKP
için “biçilmiş kaftan”. Geçen sene Batı’daki terör saldırıları
sonrası “ABD’ye Müslümanları sokmamak”çıkışı haricinde,
tarzının AKP tabanını heyecanlandırması şaşırtıcı
değil. “Tavan”açısından ise “darbe girişimine karşı
Türkiye’ye popülist övgü yüklü” mesajı manidar. Ama bunların
ötesinde sorun çok. Zira Ankara’daki Yeni Osmanlı aklın dış
siyasetinin odağı Suriye. Bu “beka sorunu”. Türkiye’yi
bataklığa saplamış Suriye politikasının gömülmek ne kelime, 15
Temmuz sonrası uygulama alanı bulduğunu defalardır yazıyorum. Ve
Trump’ın sağı solu belli olmayacak olsa bile şu anki mesajları iki
ucu keskin bıçak misali. Nedir Trump’ın çerçevesi?
* Suriye’de odağı tek: “IŞİD’i yok
etmek”. Obama gibi müttefiklerle
işbirliği bir yana işi “ezeli hasım” Rusya’ya havale
etmekten yana: “Eğer Putin gidip
IŞİD’i cehenneme yollamak istiyorsa yüzde 100
arkasındayım.”
* Diyor ki, “Kaddafi şimdi iktidarda olsaydı daha iyi olurduk.
En azından bu kadar terör olmazdı”;
“Esad kötü adam ama o sözde isyancıların kim
olduğuna dair fikrimiz yok. Beter olabilirler”;
yani “demokrasi retoriğine” ihtiyacı yok, Arap
modernleşmeci ulus devletleri kafi.
* “İslam değil, radikal şiddet yanlısı İslamdan korkulmalı.
Çok sayıda Müslüman tanıyorum. Dünyanın her yerine yayılan bir
sorun var” diyor; yani siyasal İslam yatırımı yapacağı pek
şüpheli.
* Şimdilik söylemin tamamlayıcıları “İran’ın nükleer
programını durdurmak, İsrail ile özel ilişkiyi pekiştirmek, Kuzey
Kore’ye karşı güç bile kullanmak.” Tabii “IŞİD’i bitirmek
için Irak petrol yataklarını vurmak”, “petrole el koyup savaş
mağdurlarına dağıtmak” gibi tuhaf söylemlerini
unutmamalı.