Donald Trump’sız bir dünya tasavvur etmek artık namümkün. Görünen o ki, ABD’de küçümser nazarlarla bakılan “Çay Partisi Hareketi”nin küresel çapta en üst düzeyde temsiliyeti ile neocon’lara meyleden “şahin” askeri yapının “hibrit yönetimi” ile karşı karşıyayız. Amerikan siyaseti her daim ittifaklar üzerinde yükselirken, bu seferkinin evrileceği yer henüz meçhul. Bildiğimiz, liberal âlemi sarsan ittifakın neoliberal çuvallamanın ürünü olduğu. Ve yaralarına merhem olamayan liberallerin klişeleri üzerinden karşıt hat tesisinin güç olduğu bir dönemden geçtiğimiz.
***
Amerikan hegemonyası “rol model” yarattığı için önce muhtevasını
iyi anlamalı. Zira bugün Trump seçildi diye zil takıp oynayanlar
yarın hüsrana uğrayabilirler. Trump’ın ilk iki haftasından akanlara
bakalım:
•Amerika’nın yarısının zaten itiraz ettiği liberal değerlerin
federal hükümet tercihleriyle tersine çevrileceği anlaşıldı. Bush
dönemini de aşan şekilde ‘dini özgürlükler’ adıyla
Katolik/Evanjelist anlayış güçlendirilecek. ‘Dini siyasete alet
etmeye’ mani olduğu savlanan pratikte zaten hükümsüz Johnson Yasası
hedefte.
•Şiddet içeren ideolojilerle mücadele programı değiştirilip salt
“Radikal İslamcı aşırılıkçılığa” odaklanılacak.
•Pratik sonuçlarıyla ‘Müslüman yasağı’ gibi görünse de terörle
mücadelede Obama döneminden miras izlemedeki yedi ülkeden ‘göçmen
yasağı’ niyeti sergiledi. Şimdilik kuvvetler ayrımına
takılıyor.
•Avrupa ile ticaret savaşı resti çekildi. Avrupa’da Trump ‘tehdit’
bile ilan edildi.
•Körfez’in Sünni şeyhleriyle ağız birliğiyle, uluslararası yasaları
ihlal etmeyen savunma füzesi denemeleri yapan İran resmen uyarıldı.
Çin’e ve Kuzey Kore’ye erkenden rest çekildi.
•Suriye ve Yemen’de ‘güvenli bölge’ söylemi devreye girdi, Yemen’de
Obama’dan kalma istihbaratla ilk facia operasyon yapıldı.
•Trump, Rusya için verdiği işbirliği mesajlarıyla ABD’de neredeyse
‘hain’ ilan edilmişken, Pentagon/NATO’nun Doğu Avrupa’da tezat
askeri hamlesine, Kiev yönetiminin saldırganlığı eklendi.