Amerika’da artık bu hafta ‘dananın kuyruğu kopacak’. Seçilmiş başkan Donald Trump, bir ‘aksilik’ olmazsa Cuma günü yemin ederek görevine başlayacak. Amerikan demokrasisinin 8 Kasım’daki seçimlerden bu yana ‘atlattığı badireler’ düşünülürse, aslına bakarsanız ‘büyük olay’!
Aralık ayından itibaren gündeme birbiriyle bağlantılı iki ‘sızıntı’ damgasını vurdu: Amerikan istihbaratının raporladığı, ana akım medyasında ortaya saçılan Rusya’nın başkanlık seçimini etkilediği iddiasını temel alan ‘siber korsanlık’ skandalı. Ve en son ‘çaresizce’ başvurulduğu anlaşılan Moskova’nın beş senedir Trump’ı ‘şantajla parmağında oynattığı’ iddiaları.
Somut kanıtlara dayanmadığından Amerikan istihbarat toplumunun da ana akım medyanın da itibarını derinden zedeleyen bu vakalar, kurumsal yapıdaki iktidar mücadelesinin derinliğine işaret. Elbette Hillary Clinton’ın yenilgisinin kabullenemediği ve Trump’la ne yapılacağının tam bilinemediğine... ABD’de onyıllardır politika/strateji belgeleri önceden hazır yönetimler düşünülürse durum hakikaten bir tuhaf. Trump bu ortamda işe koyulacak –koyulabilirse-...
***
Amerika’daki tartışmaları takip edenler, talihin azizliği liberal olsun radikal olsun Amerikan solunun kendisini, aralarında neocon’ların da bulunduğu kurumsal yapı ile ‘kader ortaklığı’ içinde bulduğunu görebilir. Amerikan standartlarında had safhada popülist sağcı Trump’ın sol için haklı kaygılar yarattığına şüphe yok. Lakin Barack Obama’nın sekiz sene önce ‘yapabiliriz’ ve ‘değişim’ sloganlarıyla iktidara gelip ‘hiç yapamadıkları’ üzerinden düşünmek yerine, bizatihi sonuçtan hareket etmeleri de düşündürücü.