“Artık neye inanacağımızı bilmiyoruz...” En tehlikelisi de budur.
Şu sıralar Amerika’dan yükselen bir nida adeta!
İktidar hırsı uğruna hakikatleri bir kere feci biçimde eğip bükmeye başladığınızda, “doğruluk”, “dürüstlük”, “erdem” gibi her tür değeri çöpe yolladığınızda sonu gelmez bir sarmala kapılmamak mümkün olmaz. Bunlar Türkiye’de çok zaman geçti ki yakından tanıdığımız mevzular.
Şimdi ABD’de derin devlet içinde iktidar mücadelesi ilk kez görülmemiş boyutlara varmışken, benzeri bir senaryoya tanıklık etmek nasipmiş.
Olur da Donald Trump, 20 Ocak’ta yemin ederek göreve başlayabilirse eğer ki başından beri hiç emin olamıyorum-, hem Amerikalılar hem de dünyanın geri kalanı olarak bizler, oldukça “şenlikli” (illa olumlu almayın) günler yaşayacağız.
***
Karşımızda çok acayip bir tablo var. Amerikan siyasetinin vaktiyle 1930’larda Roosevelt’e “darbe girişimleri”, başkanlarına suikastlar gibi sarsıcı vakaların da atlatmışlığı var. Lakin Amerikan kurumsal yapısı hiç bu denli kavgaya tutuşup altüst oluş yaşadı mı, emin değilim. Trump ile birlikte kopan kıyamet buna dalalet.
Geçen hafta “Alt-üst akıl, rasyonel akıl” başlıklı yazımda aktarmıştım. İşler daha kızıştı. Zira cuma günü ABD güvenlik yapılanmasının belkemiği istihbarat kurumlarının şeflerinin Trump’a verdiği brifingle devam eden süreçte ipler kopmanın eşiğine geldi. Soğuk Savaş’taki casusluk ve komplo senaryolarını neredeyse yaya bırakacak türden iddialar, Trump ile ana akım medya -kurumsal yapının temsilcileri sayabiliriz-arasında atışmalara vardı.