Buyrun buradan yakın.. “Suriye’nin kuzeyinde ciddi proje, plan uygulanıyormuş...” Tebrikler. Boşa çıkmış proje ve planlarınızın tezahürü olarak kimin eli kimin cebinde belli değil. İronik ama “açtığınız yolda, kurduğunuz ülküde” desek yeridir. Yani bölgeyi de memleketi de Türk-Kürt-Arap çatışması tehlikesiyle karşı karşıya bırakmak.
Bölge, geçen yüzyıldan beri hiç tükenmemiş yeni Vahhabi/Selefi saldırısı altında. Türkiye, cumhuriyet ve Batı yönelimiyle ‘korunaklı’ kalabilmişti. Başımızdakilerin proje ve planları sağolsun, yarınımız belli değil maalesef...
***
Suriye ise Vahhabi/Selefi ideolojisinin saldırılarını çok gördü. Deneyimli. Bu yüzden sık sık yazmakta fayda var. ABD’nin 2012’te gizlliği kalkan Hama katliamıyla ilgili DIA belgeleri de mühimdir.
Türkiye’de bir kesim Hama katliamının Hafız Esad’ın çekirdek çıtlarken canı sıkılarak giriştiği bir şey zanneder. Günümüzde neden-sonuç ilişkilerini anmadan birkaç cümleyle geçiştirilir. Yazanlar da silahlı isyanın ideolojik arka planını ‘hafifseme’ yolunu seçerler. Zira sürekli “Nusayri rejimi” argümanıyla dinci ve mezhepçi retoriği benimsemek ‘demokratlığın modasıdır’.
2011-2016 aslında 1979-1982’deki Vahhabi/Selefi saldırının çok daha güçlü ve artık paylaşım savaşına dönüşmüş bir tekrarı. Bugünkü enkazın müsebbibleri ile ideolojik zihniyetleri ise değişmiş değil. Hama’nın da bugünkü isyanın da ana meselesi ne demokrasi, ne insan hakları oldu.
***
DIA anlatımından da alıntılarla süreci aktarmak belki yardım eder:
Hafız Esad’ın ikna ve müzakere çabalarıyla dolu bu uzun süreç İran İslam Devrimi esinli Suriye Müslüman Kardeşleri’nin (İhvan) rejim devirme planına 1979’da girişmesiyle başlar. Onlar için Suriye Anayasası’nda hala da var olan “bütün dinlere saygı/korunma vurgulanırken, yasaların ana kaynağının İslam içtihatına dayanması” kafi değildir. Sünni mezhepçi İslam anlayışını dayatırlar, kendileri dışında herkesi ‘İslam dışı’ görürler, açıkça şeriat rejimi isterler. Filistin davası sıklıkla gerekçe olarak kullanılır.
***