Yunanistan meselesini ancak “kırk katır kırk satır” tabiriyle özetleyebiliriz. Hem Atina hem de AB açısından...
Yunan halkının büyük umutlarla iktidara getirdiği SYRİZA geçen hafta “Kurumlarla”(ABIMF) müzakere masasından rest çekerek kalktı. Yunanistan’ı yolsuzluklar ve yapısal ekonomik sorunlarıyla devralmışlardı. Borçların bir kısmının silinmesi, büyümeye endeksli borç ödemesi, sosyal harcamalarla ekonominin canlandırılması hedefiyle başladılar. Aslında tıpkı Fransa’da iktidardaki Sosyalistler gibi kemer sıkma politikalarıyla yapısal sorunların çözülemeyeceğine vurgu yaptılar. Aylarca geri adım atıp ülkedeki insani felaketi katlayan kesinti paketlerine karşı aldıkları tedbirleri ve seçim vaatlerini tersine çevirmek noktasına getirildiler.
Nihai aşamada ABIMF’nin ‘acı şurubunu’ ahaliye kendi eliyle içirtmek istemediler. Şimdi 5 Temmuz’daki referandumda Yunanlılar acı şurubu içip içmemeye kendileri karar verecekler. Her iki durumda da uzun yıllar bünyeleri zorlanacak, orası kesin.
***
Yunanistan krizine; insani kriz, genç nüfusta yüzde 60’ı aşmış işsizlik, yüzde 30 erimiş ücretler, yoksullar ve evsizlerden değil; rakamlardan bakarsınız işiniz kolay. Doğru, Yunan halkı AB projesiyle adeta “havadan zenginleşti”, üretmeden har vurup harman savurdu. Sağcı hükümetler Avro bölgesine girebilmek için hesapları katakulliye getirdi.
AB şimdi “Yediler, içtiler, battılar ses etmedik, borçları müzakere ettik, bir kısmını sildik, yine memnun edemedik. Koca AB’ye rest çektiler. Öyleyse varsın Grexit(Yunanlıların çıkışı)” deyip geçebilir. Avrupa’nın muktedirleri ve büyük sermayesinin bir kısmı zaten diyor. Bir kısmı da Yunan halkından ricacı. Zira aslında kurdukları neoliberal çatıyı sallayan bu kriz, projelerine de büyük hasar veriyor. Referandumu “Avrupa’ya ‘evet’ yahut ‘hayır’a” çevirmeleri bu yüzden.