Türkiye’yi yöneten siyasi aklın irrasyonel politikaları nedeniyle biz “cehenneminkapılarından” girerken; komşumuz İran, “şeytanın bacağını kırıyor”. İran’ı yöneten siyasi akıl iki yıldır “rasyonel” ve “zarif” diplomasinin ardından, uluslararası yaptırımları çöpe attırmayı başardı. İranlıların 12 senedir “ulusal gurur” haline getirdikleri nükleer programları üzerinden sağladıkları başarı, Ortadoğu’da siyasi ve ekonomik dengeleri derinden etkileyecek.
***
İran’ın, dünya güçleri ile tartışmalı nükleer programını; yaptırımların kaldırılması karşılığında, atom silahı edinmeyeceğini garantileyecek şekilde sınırlandırması sayesinde vardığı anlaşma, 14 Temmuz 2015’te imzalanmıştı. BM Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEK) Ortak Kapsamlı Eylem Planı uyarınca İran’ın teknik adımları attığını cumartesi akşamı teyit etti. Dakikalar içinde BM, ABD ve AB, nükleer programla bağlantılı yaptırımları kaldırdı. İran “bölgenin nükleer gücü” olarak tescillendi. Bu İran için hem prestij, hem para demek:
√ İran’ın yurtdışında 50-100 milyar doları bulan dondurulmuş varlıkları serbest kaldı.
√ Suud’un arzı pompalayarak açtığı petrol savaşında fiyatlar dibe vurup 30 dolara inmişken, İran petrolü piyasaya girecek.
√ Küresel bankacılık sistemine girilecek.
√ Batılıların gözü İran pazarında. Suud gibi salt petrole bağımlı olmayan İran otomotivden petrokimyaya pek çok sektörde teknolojisini yenileyebilecek. Çelik, alüminyum ve altın uluslararası piyasaya çıkacak.
Yani sanayisi ve petrolü olan 80 milyonluk bir ülke dünyaya açılıyor. Kimi analistler 10 yıl içinde gayri safi yurtiçi hasılalarının Suud ve Türkiye’yi geçeceği savında.
***
Süreci izleyen anlayacaktır ki, son dakika krizleri de beyhudeydi. Suudiler Şii din adamı Nemr’i infaz edip Tahran’ı kışkırtmaya çalıştı. Tahran’daki Suudi elçiliği basılsa bile, İran yönetimi BM’ye izahat verdi, sertlik yanlılarını susturdu, zanlıları yakalayıp adaleti işletti. Geçen hafta İran karasularını ihlal eden 10 Amerikalı denizci de, Kerry ve Zarif’in telefon diplomasisiyle 24 saat geçmeden bırakıldı. Rivayet o ki ABD’ye “özür de diletildi”. İran, Kerry’den “teşekkürü” kaptı. Ve anlaşma sonrası insan haklarına aykırı biçimde 544 gün hapiste tutulan WP temsilcisi Jason Rezaiyan’ı da özgür bırakan esir takası yapıldı.
Zira anlaşma iki ülkenin de “stratejik kararıydı”. Ruhani dini lider Hamaney’in onayıyla çalıştı. Obama bölgede “dengeleme” siyasetini Kongre’deki şahinler ve İsrail’e rağmen kararlı biçimde uyguladı. Amerikan devletinin “kurumsal aklı” arkasında durdu. Şimdi 2016 Kasımı’nda seçilmeye kararlı Hillary Clinton, İsrail’e yakın durup anlaşmaya temkinli baksa bile, 2013’te bakanlığı bırakması sonrası Kerry’nin sırtladığı İran diplomasisi için “süreçte rolüm olduğu için onur duydum” demek durumunda kalıyor. Dolayısıyla eski Kongre üyesi de olan MSNBC’den Joe Scarborough’un İranlılara “300 gün kaldı. Obama gidince gününüzü göreceksiniz” tehdidi sıkı neocon başkan seçilmediği sürece havada kalıyor. Tabii Suud’un başını çektiği Körfez “batağı” durdukça risk eksik değil.
***