Ankara’daki Hoşdere dolmuşlarının güzergâhına, iki yıl önce yeni
bir durak eklendi: Göç İdaresi. Her gün, artan sayıda “sığınmacı”,
bu dolmuşlara binerken şoföre Göç İdaresi’nden geçip geçmeyeceğini
sorar. Şoför de yokuşu tırmanırken arkaya dönüp bağırır: “Göç
İdaresi’nde inecek?”
Başkentin en hassas bölgesinde 28 kişinin yaşamını yitirmesiyle
sonuçlanan terör saldırısının faili ve “YPG bağlantılı” Salih
Neccar da Göç İdaresi’ne kayıt vermiş işte bu sığınmacılardan
biriydi.
Bizzat Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı canlı bomba failin, kimlik
tespitinin bu kadar hızlı yapılabilmesinin hikmeti de zaten bu
kayıtta saklıydı. Neccar’ın beden parçalarından alınan DNA örneği
incelemesinde çıkan sonuç, Göç İdaresi’ndeki kayıtla
eşleşmişti.
Yine ocak ayındaki Sultanahmet saldırısının faili canlı bomba Nabil
Fadlı’nın hızlı tespiti de aynı yöntemle bulunmuş, Fadlı’nın
Zeytinburnu Göç İdaresi’nde kaydı olduğu açıklanmıştı. Canlı
bombalar kendilerini saklama ihtiyacı şöyle dursun, herkesle
birlikte dolmuşlara binip resmi makamlara kayıt yaptırma rahatlığı
içinde eylemlerini tasarlayıp gerçekleştiriyordu. Normaldi bu.
“Onlarca insanı hayattan koparan canlı bombaların, eylemlerinden
kısa süre önce devlet memurları nezdinde mülakata alınan, ardından
biyometrik kimlik verilmiş kimseler olmasında bir tuhaflık yok mu?”
sorusu anlamsızdı.
Nitekim, sadece 48 saat içinde, -rıza üretildiği izlenimini verecek
kadar kuşkulu unsurlar içeren- bu açıklamadaki Salih Neccar ismi
ile “bağlantısı”, üç ayrı kaynaktan “tekzip”e uğradı.
Davutoğlu’na süratle cevap veren YPG Eşbaşkanı Salih Müslim, İMC
TV’de eylemi reddederek bu ismi tanımadıklarını açıkladı. Ardından
Neccar Ailesi ANHA’ya, Amude’de Salih Neccar adlı tek kişinin 60
yaşında ve Bibo adlı başka bir köyde yaşadığını anlattı. Ve nihayet
dün akşam terör eylemini TAK’ın üstlenerek eylemi Gürpınar doğumlu
Abdülbaki Sönmez’in yaptığını duyurdu.
Üç gelişmenin sadece Salih Neccar ismini değil, Göç İdaresi’ni de
tartışmalı hale getirdiği ortadadır.
Saldırı hangi yapıyla bağlantılı olursa olsun, tartışma
götürmeyecek asıl gerçekse, emirlerine bütçeden tahsis edilmiş
zırhlı araç kullananlar dışında kimsenin kendini güvende
hissetmediği bir ülkede yaşadığımızdır. Bundan daha korkunç olanı
da terör saldırılarının 2. Ankara Katliamı ile bitmediğinden
neredeyse emin olmaktır.