Türkiye dokuz ayı aşan bir süredir OHAL rejimi altında. Dokuz ayı aşkın bir süredir, -15 Temmuz kanlı darbe girişiminin ardından ilan edilen- OHAL’e dayandırılan KHK’ler ile yönetiliyoruz.
İlki 23 Temmuz 2016 tarihini taşıyan OHAL KHK’sinin numarası 667’ydi.
Son iki kararnameyle (689, 690) birlikte, dokuz ayda çıkarılan KHK sayısı 23’e ulaştı. (İstisnalar olsa da Bakanlar Kurulu, OHAL KHK’lerinin genellikle çifter çifter yayımlamayı tercih ediyor.)
OHAL KHK’lerinin, TBMM’yi devre dışı bıraktığı çok söylendi. Tekrarda zarar değil yarar var: TBMM’nin, temel var oluş nedeni olan yasama faaliyeti açısından hükmü kalmamıştır. O kadar ki bundan sonra bir düzenlemenin kanun tasarısı biçiminde TBMM’ye getirilmesine sadece hayret etmeliyiz.
16 Nisan referandumundan epeyi önce fiilen başlatılan bu tablo, referandum sonucunun “kesinleşmesi”nin ardından hızlandı. OHAL KHK’leri bir yandan, devlet aygıtı içinde istenmeyen herkes ve her kesimin tasfiyesi için araçsallaştırılıyor. Diğer yandan da Saray’ın manevra alanını rahatlatma hedefine uygun olarak her türlü kanunda istenilen her türlü değişikliği yapma aracı olarak kulanılıyor. Her iki durum da ağır hukuka aykırılık sonuçları doğuruyor. Olağanüstü halin konusuyla hiçbir ilgisi bulunmayan yönetim alanları, fırsat bu fırsattır mantığıyla yeniden dizayn ediliyor. Tarihi, milletvekilleri, personeli, kurumları, sistemiyle koca TBMM’yi işlevsiz kalan KHK’lerdeki “fırsatçılığı” metinlere hiç girmeden sadece madde sayısı ve değiştirdiği yasalardan bile görebilmek mümkün.