Benzer şaşkınlığı Cumhuriyet davasında yaşamıştık. Şafakta polis
baskınıyla gözaltına alınıp sonrasında tutuklanan eski
Cumhuriyet’in mensuplarının soruşturmasını başlatan savcının, bir
başka FETÖ soruşturmasında sanık olarak yargılandığı ortaya
çıktığında.
Oda TV’de Barış Pehlivan imzasıyla yayımlanan haber büyük ses
getirmiş, hükümette bakanlar düzeyinde de doğrulanmıştı.
Normal bir hukuk devletinde adil yargılanma hakkının ihlali
anlamına gelmesi gereken bu gelişme, ne ömürden ömür ve sağlık
çalacak olan uzun tutukluluk kararlarına ne de ağır hapis
cezalarına engel oldu.
Dava ilerledikçe bu davanın bir susturma operasyonu olduğu daha iyi
ortaya çıktı.
“Ayrı bir konu, özel hukuk davası” denilmesine
karşın, aradaki bağın bizzat dönemin bakanınca (Numan Kurtulmuş)
kurulduğu Cumhuriyet Vakfı davası, iddianameden başlayarak ceza
yargılamasının her aşamasında dayanak oluşturdu. Delil diye sunulan
iddiaların somut gerçekliklerle defalarca çürütülmesine,
“ihbar”ın rolünün ortaya çıkarılmasına rağmen
üstelik.
Bugüne gelirsek.
Gözaltı kararını veren savcının FETÖ sanığı olduğu Cumhuriyet
davasında, dosyası Yargıtay aşamasında bulunan arkadaşlarımız
dışındakiler istinaf mahkemesin onamasıyla her an yeniden cezaevine
konulmayı bekliyor. ★★★ Hizaya girmeyi reddeden, gazetecilikte
Cumhuriyet değerlerinde ısrarlı bağımsız medyaya yönelik kuşatma
bitmiyor.
2.5 yıl sonra bu kez hukuksuz Sözcü davasında -nitelik ve içeriği
farklı- bir “savcı” skandalı daha öğreniyoruz.
Üstelik bu kez devam eden bir yargılama da değil.
2 gün önceki Cumhuriyet’in Seyhan Avşar imzalı manşet haberi, Sözcü
Gazetesi hakkındaki iddianameyi hazırlayan savcının, bundan 17 yıl
önce “Çocuğun nitelikli cinsel istismarı”
dosyasında şüphelilerden çıkar sağladığı iddiasıyla yargılanıp
mahkum olduğunu, cezanın Yargıtay’ca onandığını haber
veriyordu.
Hükmün kesinleşmesine karşın savcı terfi ede...