Canan Coşkun’un “Akademisyene utanç soruları” başlıklı haberi,
dün gazetemizin manşetindeydi.
Haber, “Bu suça ortak olmayacağız” adlı bildiriyi imzalayan
İstanbul Üniversitesi’nden (İÜ) 53 akademisyen için başlatılan
idari soruşturmadaki soruları gündeme taşıdı. Ama bırakın soruların
tuhaflığını; bizzat bu soruşturmanın açılmış olması dahi,
üniversite yönetiminin, hukuktan başka pek çok şeyle bağlı
olduğunun kanıtı niteliğinde.
Önce Prof. Dr. Yaman Akdeniz ile Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak;
ardından AÜ Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Ana Bilim Dalı öğretim
üyelerinin (Prof. Dr. Ali Ulusoy, Doç. Dr. Cüneyt Ozansoy, Doç. Dr.
Ayhan Tekinsoy, Yrd. Doç. Dr. Burak Öztürk, Yrd. Doç. Dr. Artuk
Ardıçoğlu) imzasını taşıyan iki hukuki görüş, üniversite
yönetimlerinin akademisyenler hakkında neden idari soruşturma
yapamayacağını ayrıntısıyla izah ediyor.
***
İki görüşten yararlanarak tane tane anlatalım:
Üniversitelerin başlattığı soruşturma, akademisyenlerin memur
olduğu varsayımına dayanıyor. “Bağımsız ve özerk” (!) üniversite
yönetimleri, “Akademisyenler memurdur. Ben de 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nu (DMK) uygularım” diyor.
Bu düşüncesini de YÖK’ün kendisini, kanun koyucu yerine koyarak
aldığı Kasım 2015 tarihli kararına dayandırıyor.
Oysa idari soruşturma başlatan üniversitelerin hatırlaması gereken
ilk şey, yürürlükteki mevzuata göre akademisyenlerin (bu arada
kendilerinin de tabii) memur değil, kamu görevlisi olduğu.
Devam edelim...
Öğretim elemanları hakkında disiplin soruşturması yapılma konusu,
Yükseköğretim Kanunu’nun 53/b fıkrasını ilgilendiriyor:
“Öğretim elemanları, memur ve diğer personele uygulanabilecek
disiplin cezaları; uyarma, kınama, yönetim görevinden ayırma,
aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması, üniversite
öğretim mesleğinden çıkarma ve kamu görevinden çıkarma cezalarıdır.
Hangi fiillere hangi disiplin cezasının uygulanacağı, bu bentte
sayılan kişilerin disiplin işlemleri ve disiplin amirlerinin
yetkileri, devlet memurlarına uygulanan usul ve esaslar da göz
önüne alınmak suretiyle Yükseköğretim Kurulu’nca düzenlenir.”
***
Gelelim konunun can alıcı kısmına:
Anayasa Mahkemesi (AYM), altı çizili ifadeyi (13 ay önce) anayasaya
aykırı bularak iptal etti. Dedi ki mealen:
“Ey YÖK, disiplin işlemleri konusunda, kanunla sağlanmış yasal bir
güvence ve açıklık yok. Bu yokken, bütün bu disiplin işlemlerini
senin düzenlemen anayasanın üç maddesine birden aykırıdır.”
AYM doğacak boşluğun giderilmesi için Meclis’e 9 ay süre veriyor.
Meclis’in 7 Ocak 2016’da dolan bu süre içinde yasa çıkarması
gerekirken, bu yapılmıyor.
Sonuç: Koca bir boşluk. (Bu arada Danıştay da, iptal edilen yasa
maddesine göre çıkarılmış yönetmeliği iptal ediyor.)
Fakat bu arada ilginç bir şey oluyor ve Meclis’in yasa çıkarmak
için henüz iki ay zamanı varken, YÖK Kasım 2015’te bir karar
alıyor.
Diyor ki: “Madem benim maddem iptal edildi. Ben de 657 sayılı
DMK’nin disiplin hükümlerini uygularım.”