Teknik finansal fasıllara girmeden, bir
hatırlatma:
Ülker, marka olarak toplumsal bellekte özgün bir yere sahiptir.
Kerim Karakaya imzasıyla geçen hafta Bloomberg’in
yayımladığı haberin büyük ses getirmesinin ilk nedeni bu
olmalı.
Diğer neden ise bununla iç içe geçiyor: Ülker’in bağlı olduğu
Yıldız Holding’in, bankalardan kredi yapılandırması talebini
işleyen haberin bu kadar yankı yaratmasının öteki sebebi
tutarıdır.
Yıldız Holding’in 10 bankaya hitaben yazdığı mektupta söz edilen
tutar “6-7 milyar dolar”dır. Malum haber üzerine
Ülker Bisküvi, KAP’a (Kamuyu Aydınlatma Platformu) açıklama yaptı.
Şirketin kuvvetli bir mali yapısı olduğunu, borçluluk oranlarının
uluslararası standartlara göre düşük düzeyde olduğunu bildirdi.
Fakat bu açıklama, hemen manşetlere çekildiği gibi
“yalanlama” anlamına gelmiyor. Gelemezdi, çünkü haber
doğruydu.
Dahası da vardı. Yıldız Holding’in Bloomberg’e yaptığı
“bankalar kredileri bir çatı altında toplayarak
refinansman için bir sendikasyon kredisi vermeyi
teklif ettiler” açıklamasında yön değiştirmiş bir incelik de
yer alıyor.
O da yeniden yapılandırma teklifinin bankalardan değil,
bizzat gruptan gitmiş olduğu. Aslında, talebin
gerekçesi makul ve mantıklı.
Grup, 10 bankaya hitaben özetle şöyle demiş:
“Çeşitli faiz oranı ve çeşitli vadelerdeki irili
ufaklı çok sayıdaki kredi, gelinen noktada
bütünlük arz etmiyor, verimli olmuyor, denetimi
zorlaşıyor, sürdürülebilir olmaktan çıkıyor.” Bütün
bunların sonucunda ortada rahatsız edici bir tablo olduğu
belirtiliyor. Hatta yeniden yapılandırma halinde, kendi yol
haritasını da, planını da bankalara sunuyor.
İstenen vade 9 yıl.
Halka açıklık dert mi?
Bu tartışmada gözden kaçırılmasa iyi olacak bir boyut var. O da
şu:
Özel sektör borçluluğunun reel sektör, finansman ve istihdam
bakımından sıkıntılı bir tabloya dönüştüğü, artık herkesin bildiği
sır.
Can alıcı konu, tartışmayı büyüten üçüncü faktör aynı zamanda.
O da Ülker Bisküvi’nin halka açık bir şirket olması.
Halka açıklık, bu tür gelişmelerde yüksek bir hassasiyeti
beraberinde getiriyor.
Hisselerin değer kaybetme riski, alarm etkisi yaratıyor.
Peki özel sektörün borçlu şirketleri bir gruptan mı ibaret?
Nerede o isimlerini ezbere sıralayacağımız inşaat, müteahhitlik
şirketleri? Onların borçluluğu çok mu sıkıntısız?
Tam tersine. Köşe bucak saklanan Sayıştay raporları, bu şirketlerin
özellikle kamu bankalarına borçluluğu irdeleniyor.
Peki onların isimlerini neden böyle duymuyoruz?
İronik ama gerçek: O şirketlerin “avantajı”(!) halka açık
olmamaları.
O anlı şanlı büyük inşaat şirketlerinin hangisinin KAP’a açıklama
yaptığını duydunuz?
Çamlıca Kulesi denilen ballı
‘pasta’
Sürekli okurlarımız, Çamlıca Kulesi için PTT sermayesiyle bir
şirket kurulduğunu, Ulaştırma Bakanlığı bürokratlarından oluşan
“Kule Verici Tesisleri İşletim ve Teknolojileri
A.Ş.” adlı şirketin kendilerine tatlı ayrıcalıklar
tanıdığını aktaran yazımızı hatırlayabilir.
Kule Verici A.Ş. adlı bu özel mi özel şirketin yöneticileri, 5 bin
TL ücret (maaşlarına ilave) alıyor, business uçuyor, seyahatlerde
beş yıldızlı otelde kalıyor.
Bu hatırlatmadan sonra geçelim yeni havadise...
5 Şubat 2018 tarihli Ticaret Sicili gazetesine göre Yönetim Kurulu
Başkanvekili Ensar Kılıç
istifasını sunmuş. Yerine Turan Özyanık yönetim
kurulu üyesi olarak atanmış.
Yönetim Kurulu üyelerinden Lale Seyhan
Şair, başkanvekilliğine getirilmiş.
Turan Özyanık’a imza yetkisi de
verilmiş.
Kararın altında Yönetim Kurulu Başkanı Kenan
Bozgeyik, Yusuf Canbolat ve
Adil Zembat’ın imzaları var.
Kenan Bozgeyik aynı zamanda PTT Genel Müdürü. Sekiz ayda 478 bin TL
temsil harcaması yaptığı Sayıştay raporuna konu oldu.
Kule Verici’nin yeni yönetim kurulu üyesi Turan Özyanık da aynı
zamanda Ulaştırma Bakanlığı basın müşavirliği görevinde. O da
maaşına ek olarak 5 bin TL daha alacak.
Çamlıca kulesinin işletilmesi ve radyo yayıncılığı için kurulan bir
şirkette, bazı bürokratların bu ekstra ayrıcalıkları hak etmelerini
sağlayacak milli özverileri nedir, açıklansa da bilsek.