HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız’ın “PKK’ye verilmek
üzere, Suriye’den getirilecek silahları teslim alacak kuryeye
yardım ettiği” iddia ve haberleri, AKP rejiminin HDP’yi Meclis’te
kriminalize etme sürecindeki güçlü argümanlardan birisiydi.
İktidar kontrolündeki medyanın, bu argüman üzerinden rıza üretmesi
zor olmadı. Akıllarda Sarıyıldız’ın bu iddiaları yalanlayan basın
açıklaması değil, iktidar medyasının servis ettiği fotoğraf ve
görüntüler kaldı.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, dünkü grup toplantısında,
Sarıyıldız hakkında, savcılıktan Meclis’e gönderilen fezlekeden
bölümler okudu.
Silah ve mühimmatın Sarıyıldız’ın aracından çıkmadığını
belirtiyordu savcı.
Sonuç bölümünde dokunulmazlığın kaldırılması yine talep edilse de,
bir milletvekilinin “PKK’ye verilecek silahları taşıyacak kuryeye
yardım ettiği gibi” çok ciddi bir iddianın çökmesi anlamına gelecek
olan bu ifadenin, normal koşullarda derdi hukuk olan herkesi
düşündürmesi gerekiyor.
Ama normal koşullarda değiliz.
Ve normal olmayan sanki normalmiş gibi yürüyor.
TBMM ortamından bir örnek verelim.
***
Eğer TBMM açıksa, çalışıyorsa; lokantalar da açık olur. Ve
gelenektir: Uzmanlığa dayalı yapısı, uzun soluklu mesaileriyle
bilinen İhtisas Komisyonları, çalıştığı günlerde en az bir kez
yemek arası verir.
Geçen pazartesi, dokunulmazlıkların kaldırılmasını görüşen Anayasa
Komisyonu saat 15.00’ten saat 23.47’ye kadar resmen sekiz buçuk
saat çalıştı. Ancak bu süre zarfında, talep edilmesine rağmen yemek
arası verilmedi. Sandviç getirtildi.
Komisyon Başkanı Mustafa Şentop, HDP’li vekillerin “Yarım saat de
olsa yemek arası verelim, bir çıkalım diğer ihtiyaçları da
karşılayalım” taleplerini duymazlıktan geldi. Israrlar, artık
duymazlıktan gelemeyeceği bir noktaya ulaşınca da “Arkadaşlar zaman
zaman gidip yiyip geliyor. Böyle olabilir” dedi.
Anayasa Komisyonu’nun gerçekten acelesi vardı. Başkan’ın yemek
arası vermemesi, AKP’nin o salonda 28 Nisan’daki ilk oturumdan
başlayarak kademeli olarak yarattığı psikolojik ve fiziksel
baskının sayısız unsurundan sadece biriydi.
Büyük salona taşıma taleplerinin reddi, danışmanların çıkarılması,
ertesi gün iktidar kontrolündeki medyadaki aşağılayıcı manşetler,
sayısal çoğunluğun salonu doldurmak üzere taktiksel olarak
kullanılması, havalandırmanın yeterince iyi çalıştırılmaması,
konuşma sürelerinin emrivakiyle kısıtlanması gibi “incelikle
planlanmış” bir dizi taktik, bu işin “ne pahasına olursa olsun, en
çok iki oturumda” bitmesine adeta kesin karar verildiğinin
belgeleri olarak kayda geçti.
Örtülü ödenek paralarıyla gazete kurdurduğu ithamına maruz kalan
Başbakan Davutoğlu, Anayasa Komisyonu’ndaki milletvekili
arkadaşlarına işte bunlar için teşekkür ediyordu. Polisin Gezi’de
yazdığı destan gibi, AKP milletvekilleri de Anayasa Komisyonu’nda
destan yazmıştı.