Çiğdem Toker Cumhuriyet Gazetesi

Gerçekten yerli ve milli mi?

Sağlık Bakanlığı 4 Temmuz’da çok önemli bir ihale yapacak. Adı: “Beş Kalem Tıbbi Cihaz Tedarikine İlişkin Sanayi İşbirliği Projesi.” 10 milyar dolar civarında olduğu konuşuluyor....

10 Haziran 2018 | 511 okunma

Sağlık Bakanlığı 4 Temmuz’da çok önemli bir ihale yapacak. Adı: “Beş Kalem Tıbbi Cihaz Tedarikine İlişkin Sanayi İşbirliği Projesi.”
10 milyar dolar civarında olduğu konuşuluyor. Türkiye çapında bütün hastanelerde (şehir hastaneleri dahil) kullanılmak üzere büyük ölçekli tıbbi cihaz alımını kapsıyor. Sanayi İşbirliği Programı (SİP) kapsamında ve açık ihale usulüyle yapılacak. SİP, yerli üretim ve yerli ortak şartıyla alım garantisi veren sistem.
“Beş kalem” tıbbi cihazların türleri ve satın alınacak sayıları şöyle:
Manyetik Rezonans Görüntüleme (350), Bilgisayarlı Tomografi (538), Ultrasonografi (7142), dijital radyografi (3236), hasta başı monitör (43.327).

Tereddütler, sorular
İktidara yakın bir gazetede bu ihale için General Electric-Aselsan ortaklığı ile Philips-Vestel’in yarışacağı haberi yer aldı. (Dahası, bu iki küresel şirketten birine söz verildiği konuşuluyor.)
İhale şartnamesindeki bazı koşullar ciddi soru işaretleri barındırıyor.
Görüntüleme alanında yerli malı belgesi sahip üreticilerin paylaştığı iddia ve tereddütler kamu kaynaklarının kullanımı ve halk sağlığı açısından önemli görünüyor:
- İhale, “kısmi teklife” kapalı. Teklif sahipleri mutlaka “Beş kalemin hepsini ben üretebilirim” diyecek. Örneğin, uzmanlık alanı “hasta başı monitör” üretimi olan bir yerli Türk firması, MR cihazı üretemediği için baştan ihale dışında kalıyor.
- Alım 10 yıllık. Bu, teknolojinin saat başı geliştiği bir çağda, 2028’de demode bir sistem kullanmak anlamına geliyor.
- Teslim takvimine göre, 2018 sonuna kadar 650 adet dijital radyografi sistemi teslim etmek gerekiyor. Bu sayıda bir üretimin birkaç ayda yapılması “imkânsız” bulunuyor.

Teklif dolar üzerinden
Şartname uyarınca, tekliflerin ABD Doları üzerinden verilmesi gerekiyor.
Teklifler, kesin kabulün yapıldığı tarihteki Merkez Bankası döviz alış kuru üzerinden TL’ye çevrilecek. Evet, dolar üzerinden bir ihale konuşuyoruz.
TL’nin dolar karşısında bu kadar değer kaybettiği bir dönemde.
24 Haziran ertesi yüz milyonlarca dolarlık bir ihaleden söz ediyoruz. Mantığını düşünüp duralım.

3. Havalimanı’nda ‘mania’
Sayıştay’ın Devlet Hava Meydanları İşletmesi 2016 raporunda, halkın haber alma hakkı açısından kritik bilgi ve konular var. 3. Havalimanı’nın “mania” meselesi de bunlardan biri.
“Mania”, hava araçlarının güvenliği için belli bir yüksekliği aşmaması gereken yapılar.
Raporda uzun uzun anlatılmış. Özetle:
- 3. Havalimanı için tahsis edilen yerde, 50 yıl yoğun kömür madenciliği yapılmış.
Yaygın maden artıkları saptanmış. Bu durumun yapılacak pist için risk oluşturduğu raporlandı. Bunun üzerine, 3. Havalimanı’nın master planı ve pistlerin ilk planlanan yeri de değişti. Master plan değişince, mania planının değiştirilmesi gündeme geldi.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) İstanbul Yeni Havalimanı Mania Planı’nı yürürlüğe koydu. Ve yeni bir eylem planı hazırlandı. Planda “doğal ve yapay mania verilerinin 28.09.2016 tarihine kadar hazırlanması” hedeflenmiş.
Konu çeşitli yazılarla İGA A.Ş’ye hatırlatılmış ama şirketten söz konusu veriler iletilmemiş. Sayıştay ne diyor bakın:
“Denetim tarihi (Haziran 2017) itibariyle SGHM tarafından İstanbul Yeni Havalimanı Mania Planının revize çalışmalarının tamamlanmadığı ve bu sebeple İGA A.Ş.’nin doğal ve yapay mania verilerini Kuruluşa iletmediği görülmüştür.
Bir havalimanının doğal ve yapay manialardan arındırılması ve yeni mania oluşumlarına izin verilmemesi, hem uçuş, can ve mal emniyeti açısından hem de uluslararası standartlarda havalimanının hizmet vermeye devam edebilmesi açısından büyük önem arz etmektedir.”
Raporu okurken, bu gecikmenin nedenini insan merak ediyor.
Belki de bu saate kadar mania planı SHGM’ye iletilmiştir. Aksi mümkün olmamalı değil mi?

PTT’nin güvenilirliği
Türkiye Varlık Fonu bünyesindeki PTT, dava açmış. “PTT’nin ayrıcalıklı şirketi” başlıklı yazım dolayısıyla benden ve gazetenin yöneticilerinden 50 bin TL manevi tazminat istiyor. Müştereken ve müteselsilen. Yani mesela benden 50 bin TL’nin tamamını alamazsa Murat Sabuncu’ya, ondan alamazsa Akın Atalay’a gidecek.
Peki ne yapmışım? O yazıyla “PTT’nin kamuoyu nezdindeki itibarına zarar” vermişim.
Oysa yazı, TBMM KİT Komisyonu’nda PTT’nin 2016 yılı hesapları görüşülürken tartışılan bir konuya dair. İzmir milletvekili Atila Sertel’in gündeme taşıdığı ve sorular yönelttiği kamera alım ihalesini hatırlatıp sorular soruyoruz. PTT, “aşağılayıcı ifadeler kullandığım” kanısında. “Şirketin kamuoyu nezdindeki güvenilirliğini sarsmaya yönelik” ifadeler kullanmışım. Ben o kanıda değilim.
Bu dava vesilesiyle aklıma geldi. PTT’nin kamuoyu nezdindeki güvenilirliği açısından bir soru soracağım:
Sorum, PTT yöneticilerinin yönettiği İstanbul’daki yeni Çamlıca Kulesi için kurulan Kule Verici A.Ş. adlı şirketle ilgili.
Yönetim Kurulu Başkanı, aynı zamanda PTT Genel Müdürü Kenan Bozgeyik olan Kule Verici şirketi, geçen yıl bir karar aldı.
Tutanağın 7. maddesine göre, şirketin yönetim ve denetim kurulu üyelerine 5 bin TL ücret ödenecek, yaptıkları bütün harcamalar şirketten karşılanacak, yurtiçi yurtdışı uçuşlarda business uçacak ve “5 yıldız ve üzeri otellerde” konaklayacaklar.
Sorum ise şu: PTT üst düzey yöneticilerinin kendilerine, ek gelir ve lüks koşullar sağlayan bir karar almaları mı kurumun kamuoyu nezdindeki güvenilirliğini güçlendiriyor?

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Türkiye’nin rüşvet karnesi 02 Kasım 2022 | 366 Okunma Merkez Bankası Hazine ve Maliye’ye mi tabi olacak? 31 Ekim 2022 | 213 Okunma KKM tartışması büyüyor 28 Ekim 2022 | 275 Okunma ‘Muhalif gazetecilere davet’ meselesi 26 Ekim 2022 | 395 Okunma ‘Kanunları kimler yapar’ 24 Ekim 2022 | 239 Okunma