Değerli okurlar, görsel ve içerik olarak alıştığınız dört
parçalı bir sayfa yok bugün. Haftanın Dem’i, tek parça.
İki yıl önce, genel yayın yönetmenliği için görevlendirildiğinde
(ertesi ay gözaltına alınıp tutuklanacağını, iftira ve asılsız
suçlamalar eşliğinde bunun 17 ay süreceğini, sonra da ağır hapis
cezasıyla cezalandırılacağını henüz bilmeyen) sevgili meslektaşım
Murat Sabuncu’nun “Hafta içi yazılara ilave bir de
geniş haftasonu yazısı olmalı” teklifiyle başladığımız pazar
yazıları sona eriyor.
Sadece pazar da değil.
Bugün bu köşedeki dem’lerin sonu.
*** İnsanın kendi yazısından alıntı
yapması tuhaf kaçsa da bazen bir mecburiyet olarak karşısına
dikilebiliyor. 28 Ekim 2013 tarihli ilk yazımdan bir cümle:
“Hoyrat, hoyrat olduğu kadar tuhaf zamanlardan geçiyoruz.”
Son kullanma tarihi hâlâ geçmemiş bu cümleye şaşırarak baktıktan
sonra şu bölümü paylaşmak istedim:
“Enikonu kayganlaşmış bir zeminde; iyi haberciliği kendine dert
eden bir ekibin parçasıydım.
Bir bahar akşamı, Ankara temsilciliğini yaptığım gazete tarumar
edildi. Arkadaşlarım görevden alındı, ayrılmaya zorlandı. Önce
mali; peşi sıra gelen siyasi operasyon, gazetemizi bizim olmaktan
hızla çıkardı.
Ne gönül bağı kalmıştı ortada ne de heves.
Biat hakkımı, gazetecilik ile ‘ekmek parası’ sözcüklerini hiçbir
vakit yan yana getirememiş ruhumdan yana kullandım:
Gittim.
Bir yaz akşamı, her anlamda darmadağın edilen gazetemden hangi
sebeple ayrıldıysam; adı...