Kamu İhale Kanunu’nda (KİK) yer alan
“davetli ihale”yöntemi”, olağanüstü durumlarda
başvurulması gereken istisnai bir yöntem olmasına karşın, bilinçli
bir siyasi tercihle adeta “kural” olarak
kullanılıyor.
Ağırlıkla “duble yol” projelerinde
yoğunlaşan davet yöntemi, son dört yıldır artan bir ivmeyle ciddi
bir proje stoku ve mali büyüklüğe erişmiş durumda. Proje listesi ve
bütçe kaynaklarından aktarılan ihale bedelleri, davet yönteminin,
siyasi ve ekonomik bakımdan iç içe girmiş kilit rol oynadığını
gösteriyor: AKP hükümeti ile belli müteahhitlik firmalarına
karşılıklı olarak birbirlerinin ömür ve olanaklarını genişletme
fonksiyonu. Davet yöntemine bu üstünlüğü kazandıran bir özellik,
İdare’ye “istediğini çağırma” yetkisi ise, diğeri
pazarlıkların ilansız olması nedeniyle gözlerden uzak
yapılması.
Bu da, yüz milyonlarca TL’lik ihalelerin, bir
kez bile “yanlışı eksiği var mı” sorusu sorulamadan
sonuçlandırılması anlamına geliyor. Böylece kamu görevlisi
konumundaki bazı kişilere sağlanması muhtemel kişisel çıkarlar da
gizli kalmış oluyor.
Tesadüf olmayan
çakışmalar
Duble yolda davet yöntemiyle verilen projeler,
devletin büyük altyapı projelerinde krediye, işletme süresinde
belli garantilerin sağlandığı Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) yöntemine
dönüşüyor.
Büyük tutarlı “duble yolların”
verildiği büyük müteahhitlik firmalarıyla, daha gelişmiş
tekniklerin ve finansman modellerinin kullanıldığı KÖİ projelerini
üstlenen bazı firmaların aynı isimlerden oluşması ise tesadüf
değil. Tıpkı, duble yol projelerinde rakip konumundaki pek çok
firmanın, KÖİ projelerinde aynı konsorsiyumlarda yer alışının
tesadüf olmaması gibi.