Telaş çok büyük. Yaygın da olduğu için örgütlü. Şiddet tekeli
ellerinde olduğu için de alabildiğine zorba.
Çünkü telaş büyüdükçe hukuk devleti ihtimali kâbusa
dönüşür.
Hukuk devleti ihtimali, şiddet tekeli kullanımının değişmesi
anlamına gelir çünkü.
Kâbusun cinnete dönüştüğü eşik tam da budur:
Yeni suçlar işlemeden önceki suçları örtmek imkânsız hale
gelir.
Örtüldü sanılan suçları hâlâ görenler varsa, yeni suçlar yazıp
herkesi suçlu ilan etmeden ayakta durulmaz.
Faşizm başka nasıl gelir ki?
İşledikleri suçu örtmek için yeni suçlar işlemek, kendi suçları
çoğaldıkça, direnenler için yeni suçlar yaratmaktan başka
nasıl?
Katletmek, gasp etmek, canlarını alamadıklarına hakaret edip
onurlarıyla oynamak.
***
Görmediğimiz hangi işareti kaldı yaklaşan faşizmin?
Halkın parasıyla soygunları mı, ayaklarımıza parçaları, burnumuza
kan kokusu dolan katliamları mı, Başbakan müşaviriyle tekmelenen
yoksul madenci yakını mı, cenazesinden televizyon kanalına kadar
gaspı mı, gazeteciye saldırısı, aleni tehdidi mi?
Ne kaldı?
Hangisini görmedik.
Onun için “Değer miydi” demeyin.
Alacakaranlıkta TV-gazete binası basan, hidrolik itfaiye makasıyla
kapı kıran, gaz bombası atanlara,
attıranlara, “vicdan”, “kul hakkı” deyip gülünç
olmayın.
Şişen banka hesaplarına, toplu vekâlet paralarına, zalimliğin ödülü
bordrolara, yenilenen otomobillere, takım elbiselere, rezidanslara
öyle bir değiyor ki.
Ne vicdanı vardır faşizmin ne de kul hakkı korkusu.
Yerine koyduğu para ve iktidar için işlediği suçları bir fazla
kişi, bir dakika daha öğrenmesin, iktidarı sürsün diye yapmayacağı
şey yoktur.
Suçlarını bileni öldürmeyi dener.
Bilme ihtimali olanın öğrenme hakkını elinden alır.