Herkesin hikâyesi biriciktir. İnsan ömrü
boyunca kaç kez şoke olabilir sorusu, bu yüzden anlamsızdır. Ve bu
yüzden, şehirde iç içe yaşadığınız bir parkın, bildiğiniz yer
olmaktan artık çıkması herkese aynı şey ifade etmeyebilir.
Yine de söz konusu olan Ankara’nın
Kuğuluparkı’ysa durum değişir.
Kuğulupark artık hatırladığınız gibi
değil.
Metin Altıok’un
“kendini boşlukla tamamlar” dediği kesik kavaklar
parkı oldu.
Bir yakınımı kaybetmiş gibi hissediyorum.
Abarttığımı düşünen varsa, kıyımın bittiği gün parkın içinden gelip
geçenlerin yüz ifadesini görmeliydi.
Doğrudur, Kuğulupark’taki ağaçlar yaşlı. Tamam,
geçen sene yıldırım düştü ve bir kişi yaralandı. Kabul; ağaç kesmek
ve budamak kaçılamayacak bir zorunluluk.
İyi ama bunu yapmanın yolu, bu kadar hoyrat
olmayabilirdi.
Dahası iki hafta önce, budama ekibini görüp
“Ağaç kesilecek mi?” soruma “Kesinlikle, sadece
kuruyan dallar budanacak” diye yanıtı almıştım.
Soran herkese aynı şeyi söylemişler. Yedi ağaç
kesildi. Onlarca ağaç “derin budama” adı verilen
bir kıyıma maruz kaldı.
***
Budama işleminin teknik olmadığını, dalların
sayı ve dağılımlarını düzenleyerek “dengeli taç”
oluşturacak biçimde yapılmadığını açıkladı Kent İzleme
Konseyi.
Yanı sıra geniş yüzeyli kesimlerin hemen
macunlanması gerektiğini de. Çankaya Belediyesi yetkili ve
görevlileri, mart nisan ayında parkın “yemyeşil
coşacağını” söylüyor.
Umarım haklıdırlar. Dilerim “Ankara’nın
açıkyeşil alan sisteminin biricik alanlarından
biri” olan Kuğulupark’ın yaşama sevinci veren bir yer olmaktan
çıkışı geçicidir.
Hak ihlalleri ile yolsuzluk akrabadır
9 Aralık, Uluslararası Yolsuzluklarla Mücadele
Günü’ydü.
Bugünse 10 Aralık, İnsan Hakları
Günü.
Peş peşe anılan iki günün konusu kuvvetle
birbirine bağlı. Yolsuzluğu umursamayan, rüşvet aldığı ortaya çıkan
siyasetçisinden dahi utanç duymayan bir rejim, insan haklarına
duyarlı olamaz.
İşkence çığlıklarına kulağını tıkayan,
tutukluluğu peşin cezaya dönüştüren bir rejimin temsilcilerinden de
“Rüşvet kötüdür” sözünü duymayız.
Yolsuzluk ile hak ihlalleri aynı çürümüş
kaynaktan beslenir çünkü.
Türkiye 10 Aralık’a beş kez uzatılan Olağanüstü
Hal’in 17. ayında, toplumsal yaşamın her alanında ağır hak
ihlallerinin sürekli yaşandığı bir ülke olarak giriyor.
178 gazeteci, 11 milletvekili, İnsan Hakları
Günü’nü cezaevinde idrak edecek.
Yüz binin üzerinde kamu görevlisi OHAL
KHK’leriyle mesleklerinin dışına itildi.
Akademisyenlerin sivil ölüme terk edildiği
üniversiteler otoriter bir hiyerarşiyle yönetiliyor. Kısa süre önce
Ankara Üniversitesi SBF’ye bağlı İnsan Hakları Merkezi
kapatıldı.
Neyse ki moral veren bir haber geldi ve o
merkezin yedi yıl müdürlüğünü yapan Dr. Kerem
Altıparmak Fransa’nın Ankara Büyükelçiliği’nde düzenlenen
törenle Fransız-Alman İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğü Ödülü’ne
layık görüldü.
Konuşmasında hak ihlalleriyle mücadele
yolculuğunda pek çok isim ve kurumu anan Altıparmak, “yandaş
medya” vakasından da söz etti ve “Teşekkürler
gibi kınamayı da eksik tutmamamız lazım”
dedi.
Ankara Valiliği
kutlarsa
10 Aralık İnsan Hakları Günü hasebiyle Ankara
Valiliği bir mesaj yayımladı.
Alıntı oradan:
“Bugün maalesef insan haklarının
sadece yeryüzünün belirli bir kesimi için
geçerli olduğunu, bilinçli bir ikiyüzlülüğün
artarak devam ettiğini acıyla
görüyoruz.”
Gerçekçi bir tespit tabii.
Bu vesileyle tespiti yapan Ankara Valiliği’nin
üç hafta önce LGBTİ kuruluşlarının sinema, tiyatro, söyleşi, panel
gibi etkinliklerini süresiz yasakladığını hatırlatalım.
18 Kasım 2017’den itibaren
süresiz...
Üstelik Valilik, bu yasağı getirirken
etkinliklerin “farklı özelliklere sahip bir
kesimi, diğer kesim aleyhine kin ve
düşmanlığa alenen tahrik edeceği”ni gerekçe
gösterdi.
“Bilinçli bir ikiyüzlülük”
değildir tabii bu.