Zor ve külfetli bir işi ortaya çıkarmak için bütün gücünü sarf
etmeye “içtihat” denmiş Arapçada.
Dilimize hukuksal terim olarak girmiş içtihat, dönüştüğü anlamdan
bağımsız değil.
Uyuşmazlık konusu alanda tereddütsüz bir kural yoksa, hukukun
mahkeme kararıyla oluşturulması, içtihat. Bu yanıyla, tereddütsüz
bir kaynaktır. CHP, dün 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin
(KHK) iptali için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvururken, hukukun
işte bu içtihat kaynağına dayandı.
Fakat cuntacı generallerin siparişiyle vücut bulmuş 82
Anayasası’nın, OHAL’ler için AYM denetimini “lafzen” kapatan
148. maddesini kutsal kitap mertebesinde anıp yorumlayan iktidar,
bu duruma çok içerledi.
Turan, Atatürk’ü kiminle eşitliyor?
Ana muhalefet partisinin OHAL kararnamesi için yaptığı iptal
başvurusu, iktidar partisinin hukuk mezunu grup başkanvekili
tarafından, “adeta 90
yıllık MustafaKemal’in
partisinin tekrar fabrika ayarlarına, diğer ifadeyle FETÖ
ayarlarına dönmeye başlamak” diye nitelendi.
Bu nezaketsiz cümledeki “diğer ifadeyle” bölümünden öncesi ve
sonrasına lütfen dikkat edin:
“Adeta 90 yıllık Mustafa Kemal’in partisinin diğer ifadeyle
FETÖ ayarları”.
AKP’nin hukuk fakültesi mezunu Grup
Başkanvekili Bülent Turan’a göre, CHP’nin
Yüksek Mahkeme’ye başvurusu “90 yıllık Mustafa Kemal’in
partisinin tekrar fabrika ayarlarına” dönmesi anlamına
geliyor.
Partinin tarihi ve kurucusu Atatürk, iktidar partisi yöneticisi
nezdinde bir tahkir aracı olarak kullanılıyor. Yetmiyor, Atatürk’ü
kendilerinin eski koalisyon ortağı, “mutlu günlerindeki” adıyla
Cemaat yeni adıyla “terör örgütü” olarak tanımlanan FETÖ ile aynı
terazide tartıyorlar.
Düne kadar ne güzeldi her şey değil mi?
OHAL kararnameleri, fiili başkanlık yolunda araçsallaştırıp baskıcı
rejimi bu araçsallıkla tahkim yolunda dev adımlar atılıyorken
AYM’ye iptal başvurusu nereden çıktı, öyle değil mi?