Varlığından çok, yokluk halleriyle anlatırız ya, “sol
memenin altındaki cevahir”i.
“Yüreksiz”in korkak, “kalpsiz”in gaddar anlamına gelmesi, tam bu
nedenle boşuna değildir ya.
Hem cesur, hem merhametliydi işte onlar da.
Şehirleri, ilçeleri ve köy adlarının
yanına, “katliamı” kelimesi eklenen bir ülkede
yaşadıklarının acı bilgisine erkenden vâkıf olsalar da kusursuz
değildiler. Siyasal İslamın, ırkçılığın ardına gizlenmiş kalpsiz
korkakların, Maraş’la, Çorum’la, Sivas’la, Roboski’yle,
Reyhanlı’yla yazdığı kanlı tarihin, Suruç’la süreceğini
düşünemediler.
Akıllarının ucundan bile geçmedi, böyle apansız
ölüvermek.
Ki, nasıl bunca ümit dolu gözlerle bakılabilirler başka.
Nasıl o plastik ördekler, yeşil lego torbaları, pembe bebek
patikleri özenle toplanıp şenliklerle getirilir ateş hattına başka
türlü.
Barbarlığa direnen bir kentin çocuklarına yaşama sevinci taşıyacak
o “cevahir”, katliam hedefi olacaklarını düşündürtmeyecek
kadar naifti bir yandan çünkü.
Şans eseri hayatta kalan arkadaşlarının anlatımına bakıldığında,
Emniyet güçlerinin yoğunluğuna, her noktanın kamera sistemleriyle
izlenmesine güvendiler belki.
Oysa güvenilen o “Emniyet” yoğunluğu, her yere takılı
o “göz”ler, bu ülkenin yurttaşlarından çok, “öfkeli
çocuklar” içindi.
Çok mu iddialı buldunuz?
O zaman açın, 2012’den bu yana sivil girişlere kapatılan TİGEM’in
Ceylanpınar tesislerini.
Suriye sınırının 60 kilometrelik hattını kaplayan, 1 milyon 761 bin
11 dekarlık alanda, önce El Nusra, şimdi de IŞİD militanlarının
sığınmadığını, “cihat” için geçiş yapmadığını, barınmadığını,
yaralıların tedavi edilmediğini kanıtlayın.
Dönemin Dışişleri
Bakanı Ahmed Davutoğlu’nun,
HDP’li İdris Baluken’in
verdiği soru önergesine beş ay gecikmeyle 14 Mart 2014
tarihli “kaçamak” yanıtında, “Bizde böyle bir
bilgi yoktur” demesi artık yetmez.
Son üç yıldır TİGEM arazisi içindeki Akçakale Süleyman Şah Dinlenme
Tesisleri’nde kimlerin konakladığını kamuoyuyla paylaşın.