Nihayet çıktı.
Daha doğru anlatımla, bir iddianamenin çıktığından haberdar
olduk.
Öyle ya, şüphelileri tutuklu aylardır süren soruşturma, bir
iddianameyle sonuçlanmalıydı. 152 güne ulaşan tutukluluğun -formel
hukuk açısından- ne uğruna olduğunu, öyle ya da böyle
öğrenecektik.
Neyse ki parti bültenleri var.
Cumhuriyet gazetesinin dışarıdaki avukatları, Kasım 2016’dan bu
yana; değil her gün, her saat takibini yapmakta oldukları
iddianamenin tamamlanarak mahkemeye gönderildiğini, mesleklerinin
olağan icra ve marifetiyle değil, rejimin parti bülteni gibi
hazırlanıp yayımlanan gazetesinden öğrendiler. İlginçtir (ilginç
midir?) yıllar önce TSK mensupları hakkında açılan soruşturma ve
dava evrakı da avukatlarından önce, dönemin “yandaşları”na
ulaştırılmıştı. (Dönemin yandaşları ayrı bir konu.)
Bu yazı yazılırken, gazetenin avukatları iddianameyi cismani
biçimde görüp okumuş değiller. Dolayısıyla yapılacak değerlendirme,
“sızan”dan öğrenilenle sınırlı kalacak.
***
Öğle saatlerinde DHA’nın da özetine yer vererek haberleştirdiği
iddianameye bakılırsa, arkadaşlarımız hakkındaki en güçlü delil,
telefonunda ByLock yüklü olduğu saptanan kişilerle görüşmeler
yapmış olması. Altını kalınca çizelim; ByLock arkadaşlarımızın
telefonlarında yüklü değil! Yüklü kişilerle görüşmeler kanıt
sayılmış.
Ceza yargılamasında “Fethullahçı Terör Örgütü’nün kriptolu
haberleşme programı” olarak anılan ByLock, onu geliştiren
tarafından “kullanıcılar arasında askeri seviyede şifrelenmiş,
güvenli ve gizli iletişim olanağı sunan bir iletişim uygulaması”
olarak tanımlanmıştı.
ByLock’u -benim gibi- bilmeyen geniş kitleler, geliştiricisinin
yukarıda aktardığım tanım bilgisini ve ilk çıktığında Google Play
ve Apple app store uygulama mağazalarından parayla satın
alındığını, 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin ardından başlatılan
soruşturmalarda öğrendi.