Ama öyle ama böyle yapmayın, tereddüt edecek
hiçbir şey yok:
Rüşvet suçtur.
Ortaya çıkarılmasında, sonra içeride
örtülmesinde, içeride örtüldüğü için dışarıda küresel boyut
kazanmasındaki arka planlar ve hesaplar rüşvetin utanç verici bir
suç olduğu gerçeğini değiştirmez.
Rüşvet utanç verici bir suçlamadır.
Dünya gündeminde rüşvet suçlamasıyla yer almak
daha da utanç vericidir.
Dünya gündeminde rüşvetle anılırken,
“içerideki” medyanın, böyle bir durum yokmuş gibi
davranması çok daha utanmazcadır.
Sadece utanmazca değil, yayın kesen, haber
saklayan medya kuruluşlarının topluma yaptığı bir
saygısızlıktır,
“Kimin umurunda?” diyebilirsiniz.
Olsun.
Burada kayıt düşelim ve sürdürelim.
***
Rüşvet, Rıza Sarraf’ın ABD
ambargosuna karşı kurduğu tezgâhı anlatırken öne çıkan ilk konu.
Dahası Sarraf, bu rüşvetlerin aslında olmayan bir ticaret için
dağıtıldığını da itiraf etti.
Onun, New York’ta süren yargılamanın 1
Aralık’taki oturumunda gıda ticaretini anlatırken kullandığı ifade
aynen şöyle:
“There were never goods shipped.”
(*)
Yani, bu mallar gemilere hiçbir zaman
yüklenmedi.
Bunun tam Türkçesi hayali
ihracattır.
Ve Sarraf’ın bu ifadesini görüp gericiliğe ve
yolsuzluklara karşı mücadelesindeki inatçı ısrarı uğruna hayattan
koparılan Uğur Mumcu’yu saygıyla
anmamak imkânsız.
Uğur Mumcu, Altan Öymen ile
birlikte Türkiye’nin “hayali ihracat” kavramıyla
tanışmasını sağlayan gazetecidir.
Dönemin Başbakanı Demirel’in
yeğeni Yahya Demirel’in yaptığı mobilya
yolsuzluğunu belgeleriyle o günyüzüne çıkarmıştır.
Gazetecilik neden yaşamsaldır ve neden iyi
gazetecilik olmasın istenir, çok açık değil mi?
(Kaynak: Duruşmadan anlık tivitler
yazan ABD’li gazeteci Adam Klasfeld.)
Sarraf’ı Türk vatandaşı yapan
kim?
Vaktiyle hayırsever işadamı diye anılan; sadece
18 gün önce “Can güvenliğinden endişe ediyoruz”
diye resmen Dışişleri notası yollanan Sarraf, şimdi Türkiye
aleyhine casusluk yapmakla suçlanıyor ya.
İnsan olan düşünüyor tabii. İyi de o zaman niye
Türk vatandaşı yapıldı? O arada ne değişti?
Bu soruyu hepimizin adına İzmir milletvekili
Zeynep Altıok Akatlı da sormuş.
Hislerimize öyle tercüman ki, Başbakan Yıldırım’ın
cevaplaması talebiyle verdiği önergeyi özetleyerek paylaşmak
elzem:
- Sarraf ve ailesi 2005’te
Türk vatandaşlığına başvuru yaptı. İranlı siyasilerin,
bazı AKP’lilere ricacı olduğu ve Sarraf’ın
AKP’lilerin referansı ile 2007 Haziranı’nda Bakanlar
Kurulu kararı ile TC vatandaşı yapıldığı iddia
ediliyor. Zaten Sarraf’ın yükselişi bu tarihten
sonra başlıyor.
“Şimdi TC aleyhine casusluk
şühesiyle soruşturma başlatılan Sarraf’ın TC vatandaşı
yapılması için kimler referans oldu? Bu kişiler
ile ilgili soruşturma başlatıldı mı?”
-Açık kaynaklara yansıyan
bilgilere göre Rıza Sarraf “istisnai vatandaş” olarak
TC vatandaşı yapılmıştır. Rıza Sarraf, Türk
vatandaşlığına istisnai olarak alınmak için hangi
somut şartları sağlamıştır? Bunlar
nelerdir?
‘Rüşveti alan da veren de
suçlu’
Aşağıdaki alıntı, Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan’dan.
Henüz başbakanlığının sekizinci ayındayken,
2003’ten 2004’e girerken gittiği Safranbolu’da yaptığı
konuşmadan:
“Biz ‘Yolsuzluğun, yoksulluğun ve
yasakların karşısındayız’ dedik. Bunun adı 3Y.
İnşallah bunu sıfırlayacağız. Bunlara bazen
vatandaşın da zemin hazırladığını görüyoruz.
Rüşveti alan da veren de suçlu. Verme kardeşim.
Rüşvet veriyorsan, ya menfaat elde etmek
istiyorsun ya da işin doğru değil.”
Rüşvetin kötü bir şey olduğunu AKP’li
siyasetçilerden duymayalı ne kadar çok oldu değil mi?