O fotoğrafları gören kimseden “Ya siz de abartıyorsunuz
kardeşim. Yanlış yoruma müsait bir dokunma” sözünü
duymadım.
Dahası protesto eylemi sırasında polis aracına bildirilirken,
polisin elle tacizine uğrayan üniversite öğrencisi Merve Demirel ne
yüzünü gizliyor ne de kimliğini.
Bilakis gazetecilere “Bu utanç benim değildir”
diyor. Cesaretle.
Ertesi sabah da CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ile birlikte suç duyurusunda
bulunuyor. Açık görüntüler ile tacize uğrayanın açık beyanlarına
rağmen güvenlik bürokrasisinden idari soruşturma başlatmasını
bekleyenler yanılıyor.
Emniyet açıklamasında, bu görüntülerin “bahse konu
bayanın direnmesi” sonucu ortaya çıktığı, görüntüleri
gündeme getirenlerin polisin “moral ve motivasyonunu
bozmayı”, teşkilatı yıpratmayı amaçladığından söz
ediliyor.
Merve Demirel’in babasının FETÖ’cü olduğu belirtiliyor. (Müstehak
demek istenmemiştir şüphesiz…)
Görüntüler karşısında morali bozulan biz kadınlarken, polisin
moralini bozmaktan söz edilmesi karşısında ne tuhaf ki hâlâ
şaşırıyoruz.
Ne tuhaf değil mi? İnsanız çünkü. Adalete değilse bile insanlığa
dair umudumuzu büsbütün yitirmek istemiyoruz. Gezi eylemleri
sırasında, ortada hiçbir belge ve kanıt yokken Kabataş’ta bir
kadının taciz edildiği iddiasının yalan olduğu ortaya çıkmasına
karşın susanların suskunluğu daha gürültülü bir hal alıyor.
İnsanı bazen kendi suskunluğu sağırlaştırır; biliyorsunuz değil mi?
AĞIR HUKUKSUZLUK Farklı ses çıkarana yönelik ağır
hukuksuzluk bitmiyor.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, 3. Ceza Dairesi, Cumhuriyet
davasında verilen cezaları onadı. Musa Kart, Emre İper, Hakan Kara,
Mustafa Kemal Güngör, Güray Öz, Önder Çelik, Kadri Gürsel ve
(avukatım) Bülent Utku hakkındaki hapis cezaları kesinleşti.
Yani meslek yaşamlarını cemaat ve benzeri yapılanmalara karşı
mücadeleyle ge...