Cuma günü Eskişehir Alpu’ya yapılacak termik
santral vesilesiyle duyurduk.
Bugün de takdir edilesi bir refleksle açılan
dava dolayısıyla tekrar işleyeceğiz.
Artık ülkemizdeki bütün tarım arazileri, -eğer-
Koruma Kurulu arzu ederse AKP’li şirketlerin emrine amade
kılınabilecek.
Ekilip biçilen verimli topraklara bundan böyle
patates, buğday, pamuk yerine beton ve çimento
gömülecek.
Yeni nesil ürünler ne mi olacak?
Azot yağmuru, çimento bulutu.
Ve ayrıca ekip biçtiği toprağına kurulan
santralda boğaz tokluğuna çalışmak zorunda kalan, işçileştirilen
tarım köylüsü...
***
Daha geçen ay çıkan yönetmelikle tarım
arazilerinin tarım alanı dışına çıkarılacağının formülü
belirlenmişti.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) da iptal
davası açmıştı.
Fakat o başvuru daha Danıştay kaydına yeni
girmişken, aynı madde, 24 Ocak’ta ışık hızıyla tekrar
değiştirildi.
Bir ay önce “aralanan” kapı, ardına
kadar açıldı...
ZMO da ertesi gün bir dava daha açtı ve açılan
davada, “böyle yap-boz şeklinde ciddiyetsiz
çalışma, devlet organlarına olması gereken
saygıyı azaltan bir tutumdur” dedi.
Karmakarışık madde
yazmak
Yürütmeyi durdurma ve iptal istemli davada, söz
konusu maddenin “nedense çok karmaşık” yazıldığı
vurgulanıyor. Gerçekten de maddeyi okuduğunuzda toplanma ve karar
sayısının özellikle arapsaçına döndürüldüğünü
düşünüyorsunuz.
Bakalım siz bir okuyuşta anlayabilecek
misiniz:
“Kurulun üye tam sayısı ile
toplanması esastır, ancak zorunluluk halinde en az
altı üye ile toplanabilir. Kurul kararları, en az
beşte üç çoğunlukla ve en az altı üyenin aynı yönde
oy kullanması şartı ile alır. Ancak kamuya ait
enerji ulaşım yatırım projelerinde Kurul, kararları
toplantıya katılan üyelerin çoğunluğu ile de
alabilir.”
Alay eder gibi
ZMO adına avukat Zuhal
Sirkecioğlu Dönmez ve avukat Özge
Çınaroğlu’nun dava dilekçesinde, milyonlarca dönümün el
değiştirmesini mümkün kılacak o maddeye dair vurguları:
- Bir yandan, kurulun üye
tamsayısı ile toplanması esastır denilirken, hemen
ardından, zorunluluk halinde 6 kişiyle
toplanacağı ve 6 kişinin aynı yönde oy kullanması
koşulu getirilmiş.
- Fakat izleyen cümlede, “kurul
kararları en az beşte üç çoğunlukla karar alınır” deniliyor.
Yani 6 kişi ile toplantı yapılırsa oybirliğiyle, 7-10
kişiyle toplantı yapılırsa, en az 6 kişinin aynı yönde
oy kullanmasıyla karar alınacak. 11 ve üzeri
kişiyle toplanırsa 3/5 çoğunluk aranacak.
‘Tarımı Koruma!’ Bakanlığı
mı?
Dava dilekçesinde, “Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı’nın, sürekli olarak ‘tarım
topraklarını korumalıyız’ söylemine rağmen, aksi yönde
çalıştığı çok açık” denilerek şöyle sürdürülüyor:
“Bu karar alma maddesi, tarım
alanlarını tarım dışına çıkarma kararlarının
alınmasını kolaylaştıracak. Ancak ‘kamuya
ait enerji ve ulaşım yatırım projelerinde Kurul, kararları
toplantıya katılan üyelerin çoğunluğuyla alabilir’ cümlesi, tam
bir yıkımdır. En az altı üye ile
toplanabilecek Kurul, böylece 4 üyenin oyuyla
enerji ve ulaşım yatırım projeleri için tarım
arazilerini tarım dışına
çıkarabilecaktir.”
Adında tarım olan bir bakanlık, ziraat
alanlarının yerine, enerji projesi yapılmasını neden bu kadar çok
ister? Neden geçim kaynağı toprağı olan insanları ihmal eder, neden
tarım ürünü ithalatını artıracak bu yönetmelik değişikliğini
hazırlar?
Yoksa Tarım Bakanlığı’nın bir görevi
“tarımı koruma!” mı?
Cezaevi çığlıkları
Gazeteciliğe 80’lerin ikinci yarısında adliye
muhabiri olarak başladım.
Tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde maruz
kaldığı hak ihlalleri değişmez haber konularındandı.
Ankara DGM’de işkence gördükleri apaçık belli
sanıkların yargılandığı duruşmalar izledim.
Şimdi DGM yok. Fakat 30 yıl sonra sayısız
hükümet, sayısız Adalet Bakanı değişmesine karşın cezaevlerinde
hâlâ yaygın hak ihlalleri yaşanıyor.
Alanya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda bir
grup hasta mahpusun cezaevi ring aracıyla hastaneye götürülürken
yaşananları, içlerinden bir hükümlünün fenalaşarak ölümünü dün
Alican Uludağ imzalı haberde
okudunuz.
Adalet Bakanlığı’nın konuya dair açıklamaları
soğuk, yalanlayan bir resmi görev dilinin ötesine geçmiyor.
İstanbul milletvekili Barış Yarkadaş’ın Adalet
Bakanı Abdülhamit Gül’e sorduğu son sorulara
buradan ses verelim:
- Şakran Cezaevi’nde tutuklu Cemal
Şahin, kanser teşhisine rağmen tutulmaya devam mı
ediliyor?
- Elazığ Cezaevi’ne getirilen tutuklular çıplak
mı aranıyor?
- Silivri Cezaevi’nde kötü koşullar nedeniyle
verem vakalarında artış mı var?
- Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Grup
Yorum üyesi Dilan Poyraz, sonu felce varacak
sağlık sorununa rağmen tedavi edilmiyor mu?
- Markası olmayan kazaklar cezaevine alınmıyor
mu?
- Yoksul insanlara markalı kazak alması
dayatılarak neyin güvenliği sağlanmış oluyor?
Kanal İstanbul Varlık Fonu’na mı
bağlanacak?
Ağustos 2016’da kurulan ve bünyesinde
40 milyar dolarlık kamu sermayeli kuruluş bulunduran Türkiye Varlık
Fonu, bir buçuk yıldır herhangi bir varlık gösteremedi. Fon’un yol
haritası olacağı söylenen ve kısa, orta, uzun vadeli hedeflerden
oluşacak üç yıllık stratejik plan hâlâ bekliyor. Beklediği yerde
ara ara güncelleniyor. Fon, halihazırda geçenlerde TOGEMDER
destekçisi olduğunu da duyurduğumuz Güreli Yeminli Mali Müşavirlik
ve Bağımsız Denetim tarafından denetleniyor. Ulaştırma Bakanı Ahmet
Arslan, Varlık Fonu’nun Kanal İstanbul için katkıda
bulunabileceğini söylemişti. Kanal İstanbul’un, ekolojisi bozulmuş
İstanbul’a büyük darbe indireceği uyarılarına kulak asan yok. TVF
denetim sürecini, Kanal İstanbul projesi de ihale prosedür ve
takviminin açıklanmasını bekliyor. Belli ki başkanlık seçiminin
propaganda aracı olarak da kullanılacak Kanal İstanbul’un, hangi
aşamada TVF’nin radarına gireceğini merakla
bekliyoruz.