24 Haziran seçimlerinden kısa süre
önceydi. AKP TBMM’den önemli bir yasa geçirdi.
“Barış” kelimesinin suç konusu edilip
insanları işlerinden ettiği, geleceksiz bıraktığı bir siyasi
iklimde, konusu para olan bu düzenleme, -kimbilir kaçıncı kez- mali
barış adıyla anıldı.
Çoğu “vergi cenneti” adacıklardaki
hesaplarda tutulduğu bilinen varlıklara getirilen bu
“barış”, bir “torba yasa” ile sağlandı. (Varlık
derken hemen her tür; döviz, altın, menkul kıymet…)
Bütün “torba”lar gibi, 7143 sayılı
kanun da “bazı” kelimesiyle başlıyordu.
AKP, 7143 sayılı bu torbayla,
“millet”, “bayrak” kelimelerini dilinden
düşürmeyen, yeterince millet, bayrak demediğini düşündüğü herkesi
vatan hainliğiyle itham eden fakat artık niyeyse vergi ödemekten
pek hoşlanmayan vatansever Türk evlatlarına ve dahi tüzel
kişilerine “Paranı Türkiye’ye getir inceleme
yapmayacağız” demiş oldu.
Yasadan sonra bir de tebliğ çıkararak duruma
açıklık getirdi.
Bu yasanın yeni mali yaklaşımda “suç geliri”
diye özetlenen olası kara paraları dolaylı olarak affetme anlamına
geldiği konuşuldu. Yanı sıra vergisini düzenli ve dürüst biçimde
ödeyen yurttaşların -affedersiniz- aptal yerine konulduğu konusunda
aklı başında herkes hemfikirdi.
Fakat bu ayrıntılı tebliğ yetmemiş olmalı ki,
üzerinden henüz bir buçuk ay geçmişken (4 Temmuz 2018) bir
değişiklik daha yapıldı.
Dünkü Resmi Gazete’de “Hazine ve
Maliye Bakanlığı Tebliği” diye yayımlanan değişiklik ile
eski tebliğe iki paragraf eklendi. Teknik vergi kavramlarına
boğmadan açarak anlatalım:
- Diyelim ki X kişisinin veya şirketinin y
adasında 100 milyon doları var. X kişisi, bu paranın Türkiye’ye
transferi için yurtiçinde bir bankada hesap açtı ve Maliye’ye
“barıştan” yararlanmak için başvurdu. Yeni tebliğe göre
artık, İNCELEME YAPILMAMASI VE VERGİ ALINMAMASI İÇİN parayı
gönderen ile gönderilen kişinin aynı kişi olma zorunlululuğu yok!..
“Y adasından vatanıma 100 milyon dolar getirmek
istiyorum” diye başvuran kişi ile, parayı yurtdışından
gönderen kişi farklı kişiler olabilecek.
- Tebliğe eklenen diğer madde de bununla
paralel. X şirketinin ortağına ait olduğu halde şirketle hiçbir
ilgisi olmayan kişilerin kullandığı varlıklar için de “Bu para
şirket kayıtlarında görünmüyor ama aslında şirketindi. Biz
şirket adına diyelim, getirelim. Siz de vergi
almayın” denilebilecek.
Diyelim ki, yurtdışında faaliyet gösteren bir
insan kaçakçısı… Savaştan, yoksulluktan kaçan çaresiz insanları,
bebekleriyle birlikte ucuz plastik botlara bindirip geçirme
karşılığında binlerce dolarlarını almakla iştigal ediyor. Suç
gelirlerini evindeki kutularda tutuyor. Yasaların suç saydığı bu
faaliyetten “kazandığı” kara parayı sisteme sokması için
altın bir fırsat sunuyor bu tebliğ.
Türk Maliye ve Hazine Bakanlığı, bu tür
girişimlere karşı “Döviz gelsin de nasıl gelirse
gelsin” diye sessiz mi kalacak?
Türkiye MASAK diye bir kurumu varken suç
gelirlerinin aklanmasıyla ilgili uluslararası taahhütlerinden vaz
mı geçti, haberimiz yok?
Kuru düşürmek için
Yurtdışında tutulan parayı getirmesi için
“vergi incelemesi yapmam” demek zaten yeterince büyük bir
“jest” (!) iken bir de parayı transfer eden ile edilenin
farklı kişiler olmasına “buyurun” diye kapı açmak, kara
para riskine aldırış etmemek anlamına geliyor.
Belli ki kur riski büyüyen bir ekonomide,
TL’nin ürkütücü değer kaybı karşısında gelmesi beklenen dövizle
kayıpların azaltılması amaçlanıyor.
Ak/kara servet sahiplerinin gelirini inceleyip
vergi almaktan neden kaçınır ki bir devlet? Nasıl olsa vergiyi
“dolaylı” yolla alacağı milyonlarca vatandaşına güvendiği
için olabilir mi?
‘Kuzu’ların sess izliği
ABD’yi protesto adına kalkışılan işlerin kimisi
müptezel, kimi iç bulandırıcı. Yaptırım dediğinizin etki doğurması
gerekir. Siyaseten gösterilen “sert” tepkinin, görünüşteki
sertliğiyle mütenasip, gerçekten hüküm icra edecek etkili bir
girişim yok. Biraz şov biraz bağırış, dostlar alışverişte
görsün.
Tartışma sürerken 12 Eylül darbesinin üçüncü
yılında Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) alanından koparılmış bir arazi
üzerinde yükselen ABD’nin yeni Ankara Büyükelçilik binası da ısınan
konulardan birine dönüştü.
1983’te Gazi Üniversitesi’ne tıp eğitimi
koşuluyla verilen, fakat oradan TOKİ’ye geçen bu araziyle ilgili
daha önce birkaç kez yazdık. Konunun gündeme gelmesi vesilesiyle
Sayıştay raporlarına da konu olmuş cevapsız soruya tekrar
değinelim.
AOÇ’ye ait toplam 137 bin 76 metrekare
büyüklüğündeki arazinin satış bedeli olan 5 milyon 934 bin 420
TL’nin Gazi Üniversitesi bütçesinden ödemesi gerekirken neden Kuzu
Toplu Konut İnşaat ile Park Gazi İnşaat Yatırım AŞ adlı şirketler
tarafından ödendi?
Kuzu Grup’un sessiz kaldığı bu sorunun yanıtını
merak eden var mı acaba?
Akkuyu’da 12.35 cent’e devam mı?