Suruç katliamının ardından tırmandırılan şiddet sarmalı, peş
peşe yitirilen evlatlar ve toplumsal psikolojiye hâkim olan kaygı
ile birlikte Türkiye, hızla ekonomik istikrarsızlığa da
yaklaşıyor.
Her gün şehit haberleriyle sarsıldığımız, 6 milyon seçmeni temsil
eden bir muhalefet partisinin yöneticilerinin ceza kovuşturmasına
muhatap olduğu, parti kapatmaların konuşulduğu, 7 Haziran seçim
sonuçlarını rafa kaldıran bu kaos ikliminin, ekonomide şahane
sonuçlar yaratmasını kimse beklemesin.
Uyarılar gelmeye başladı.
The Economist’in son sayısında yatırımcıların Türkiye konusunda
fazlasıyla gergin olduğunu anlatan önemli bir makale
yayımlandı.
Yazının başlığındaki “uçamayan” da, derginin Türkiye’nin
görünümünü anlatmak için seçtiği sözcük.
Türkiye’nin 2001 krizinden IMF programıyla çıktığı ve peşi sıra
iktidar olan AKP’nin ekonomi alanında
gerçekleştirdiği “reformların” özetlendiği makalede,
bugün Türkiye’nin uzun bir süredir “en kırılgan gelişmekte
olan ülkeler”den biri olarak tanımlandığı anımsatılıyor.
Yavaşlayan büyüme, yüksek işsizlik, düşük tasarruf oranları ve
yüksek cari açık gibi hepimizin bildiği temel sorunlar
sıralanıyor.
Eylüle dikkat
Ancak makaledeki asıl can alıcı uyarı, özel sektör borçluluğu
konusunda.
Özel sektördeki aşırı borçluluğun yarattığı tehlike, Fed’in faiz
oranlarındaki arttırım beklentisi ile ilişkilendiriliyor.
Amerika’daki faiz arttırımının gelişmekte olan piyasalardan sermaye
çıkışına yol açabileceği hatırlatılıyor. En önemlisi de “kriz
korkusu” olarak nitelenen bu tatsız olasılığın tarihi olarak
da eylüle dikkat çekiliyor. Gerçekten de Fed’in sonbahar ayları
için beklenen faiz arttırımının, sermaye hareketlerini gelişmekte
olan piyasalardan gelişmiş piyasalara yönelteceği bir süredir
analiz ediliyordu.