“Her kapı açıldığında, çıkacağız umuduyla yaşamaktan
yorulduk.”
Okumaya niyetlendiğiniz satırlar; bir kamu ihalesi, garantili
altyapı projesi, usulsüz dağıtılan vergilerimize dair değil.
Cezaevlerinden gelmiş; neredeyse hiçbiri kayıtsız kalınamayacak
sorunların ağırlığıyla dolu mektuplardan birine ayrılıyor bugün bu
köşe.
Dışarıda yaşıyor olmanın kaçınılmaz pratiğiyle, WhatsApp, e-mail,
SMS mesajı gibi, tuşlardan cam ekranlara değil; el yazısıyla
kâğıtlara yazılan dertlerin çoğu, ülkenin dertleri çünkü.
*** İlyas Kurt, 15
Temmuz 2016 tarihinde askeri öğrenciydi. Kara Harp Okulu’nda temel
askerlik eğitimine başlayalı sadece beş ay olmuştu.
FETÖ’nün planladığı kanlı darbe girişiminin yaşandığı gün, dersleri
bitirdikten sonra arkadaşlarıyla çarşı iznine çıktı.
21.30’da döndüler. İçtima alındı, yat emriyle koğuşlarına çıktılar.
Sonra uyandırıldılar. Okulun güvenliği kalmadığı gerekçesiyle
“Güvenli bölgeye sevk ediliyorsunuz” denilerek Genelkurmay
Başkanlığı Karargâhı’na götürüldüler.
*** Sincan T Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumu Müdürlüğü’nün “Görüldü” damgasını taşıyan mektup şöyle
sürüyor:
“Karışıklığın farkına ilk vardığımız anda, polisle irtibata geçip
kendi imkânlarımızla, darbeci hainlerin defalarca üzerimize silah
doğrultmasına rağmen canımız pahasına orayı terk ettik. Yine
polisin yönlendirmesiyle Polis Akademisi’ne gittik. Orada bize
olaylara karışmadığımız, darbecilerin emrine uymadığımız için sorun
yaşamayacağımız, ha...