Bugün 100 yıllık köklü bir dernek olan Yeşilay’dan söz
edeceğiz.
Ama öncesinde Sağlık Bakanlığı raporundan bir bilgi.
2018 tarihli Kurumsal Mali Durum ve Beklentiler Raporu’nda, (sayfa
3) bütçeden ayrılan ödeneğin 97.5 milyon TL’ sinin Yeşilay’a
aktarılmak üzere tahsis edildiği belirtiliyor.
Yani devlet, -geçen yılın kurlarıyla- vergilerimizden 20 milyon
dolar üzerindeki bir bütçe kaynağını uyuşturucu, ‘alkol ve
tütün bağımlılığı ile mücadele etsin’ diye Yeşilay’a
aktarmış. Peki Yeşilay bu bütçe kaynağını nasıl harcamış?
TEK SATIR HARCAMA YOK
Normalde cevabı Yeşilay’ın sitesinde bulabilmemiz gerekir. Zira
bu köklü dernek, web sitesinde kendini anlatırken, kurumsal
ilkelerinde, ‘şeffaflık ve hesap verilebilirlik’i
de saymış. Şu iddialı ifade siteden:
“Yeşilay, kurum ile ilgili mali, aynî ve iktisadi konularda
yeterli, doğru ve kıyaslanabilir bilgiyi zamanında, somut ve
anlaşılabilir bir şekilde açıklar.”
Fakat bu taahhüt,
ekran üzerinde kalmış görünüyor. Zira 2015-2018 dönemini kapsayan
Yeşilay faaliyet raporunda, kamu kaynaklarının nasıl harcandığına
dair bir ibare yer almıyor.
Rapor 100 sayfa. Rengarenk fotoğraflarla dolu. Gerçekleştirilmiş
sayısız etkinlikle ilgili pek çok bilgi var. Fakat her ne hikmetse
mal ve hizmet alımları, kiralamalar, yapım işleri vs. gibi
harcamalara dair tek satırlık tek kuruşluk bilgiye
rastlayamadık.
Sadece harcama da değil. Raporda gelir kaynakları da gösterilmemiş.
Yani bütçe dışında İBB’den maddi ya da aynî destek alınmış mı,
bağışlar ne kadar vs. gibi temel rakamlar da saklanmış.
Yeşilay yöneticileri için özellikle son zamanlarda lüks harcamalar yapıldığı daha sık dillendirilmeye başladı. A8 Long, Passat VIP minibüs, ihtiyaç fazlası binek araçlar tahsis edildiği, Sepetçiler Kasrı’ndaki genel merkez odalarına milyonluk tefrişler yapıldığı, israf olarak nitelendirilen bu aşırı harcamalarla Yeşilay yönetimindeki bazı isimlerin ahbabı olan şirketlere, hiç de zorunlu değilken, Hazine parasından ciddi transferler sağlandığı… İddia o ki, Yeşilay yönetiminde kamu kaynaklarıyla sefa sürüldüğü bilinmesine ve bürokrasi içinde rahatsızlık yaratmasına rağmen, (dernek yönetiminin saraya yakınlığı dolayısıyla) korkudan kimse açık açık konuşamıyor.
Kriz günlerinde hatırlatalım dedik.
Türkiye Varlık Fonu (TVF) kurulalı üç yıla
yaklaştı.
TVF için OHAL rejimi “imkanları” sonuna kadar
kullanıldı. En değerli kamu şirketleri, kamu bankaları, ferman
hükmünde KHK’ler marifetiyle içine dolduruldu.
Fakat işler planlandığı gibi yürümedi. Dönemin Başbakanı Binali
Yıldırım dahi “arzulanan bir süreç olmadı”
dedi.
Sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kendisini başkan, damadını
başkanvekili olarak atadı TVF A.Ş.’ye. Şirket başkanı Erdoğan
olduktan sonra dahi, Varlık Fonu tanıdık gazetecilere
yapılan-cek’li -cak’lı demeçler dışında bir varlık gösteremedi.
Hatta ‘borçları ve cari açığı azaltsın’ diye yola
çıkan fonun yeni borçlar aradığını duyduk. Geçen hafta genel müdürü
Zafer Sönmez gazetecilerle bir araya geldi, (fon yönetiminin
sarayda toplanıp borçlanma, repo kredi işlemleriyle ilgili
değişiklik yapıldığını yazdığımız gün.