Akdeniz’e mızrak gibi uzanan Alanya’ya, daha doğrusu Alaiye’ye, 1971’den beri seyrek de olsa yolum düştü. Diyebilirim ki, her mevsiminde bulundum. Birkaç günlük molalarımız sırasında yazın sıcağını da kışın ılımanını da gördüm. Doğrusunu söylemek gerekirse, umumun ve turistlerin tercihinin aksine bu şehir kış mevsiminde bana iyi geldi. Bu defa kış mıydı? Emin değilim! Takvimlere bakmasak bahar başlangıcıydı. Ankara’da şedit kış günleri geride kalıp havalar üç beş derece ısınırken Alanya’da olmak hoş bir geçiş oldu. Kaldığım yer batı sahilinde idi. Sabah yürüyüşünde kıyıya paralel yüksek bir duvar oluşturan yüzlerce boş binanın önünden geçtim, açık dükkâna tesadüf etmedim. Tek tük yürüyüş yapanlar dışında kimseye rastlamadım. Sanki terk edilmiş bir şehirdeydim… Alanya’nın bu mevsimde sakin şehri andırdığına bakmayın, hali hazırda nüfusu üç yüz binin üzerinde.